tüm gün boyunca içimdeki huzursuzluğun geçmesini dilemiştim.
aslında jimin'le birbirimizden uzak -hatta aramızdaki bu yatak ilişkisinden önceki halimizden bile uzak- durmaya çalıştığımız bu tüm hafta boyunca huzursuzluğun tüm bedenimi çepeçevre kuşattığını biliyordum ancak dudaklarının hasretini çektiğim bir haftanın sonunda -ki bu haftasonuna denk geliyordu- yalnızca kendi işlerimle uğraşıp geri kalan zamanda yatıp dursam da karnımda garip bir ağrıya sebep olan bu huzursuzluk, öncekilere nazaran daha beterdi; sanki çok fena şeyler olacakmış da bunu önceden hissediyor gibiydim.
nitekim akşam saatlerinde, yemek yapmaya girişmeyi düşündüğüm vakitte kapının çalınmasıyla birlikte grubumuzun tam takım gelmesi, bu huzursuzluğumun giderek kendini belli etmeye başlamasına neden olmuştu. üzerinde sevimli pijamasıyla sabahtan beri odasından çıkmayan jimin, gürültüden uyanmış olmalıydı ki salon girişinde gözlerini ovuşturarak çocuklara bakıyordu.
dağılmış pembe saçlarıyla ve masum ifadesiyle öyle güzel duruyordu ki, yalnızca yanaklarını kavrayıp dudaklarının tadına bakmak istiyordum. bu düşünceyle hayatımın geri kalanını bu şekilde geçirebilirdim.
"kırk yıl düşünsem jimin'in ev kuşu haline geleceğini asla tahmin etmezdim. kendine gel lan artık! bak, sevdiğin içkiden aldık." taehyung, jeongguk'u kolu altına alıp sersemce çocuklara bakan jimin'i işaret ederek konuştuğunda hepsi teker teker koltuklara yerleşmişti ve bir süre ayakta durup tıpkı jimin gibi şaşkınca onlara baksam da hoseok'un çaktırmadan yanını patpatlamasıyla derince oflamıştım.
evet, bu sikik oyuna hala devam ediyorduk ve neden hala devam ettiğimizi bilmiyordum bile.
üzerimde hissettiğim bakışlarının hemen sonra kaybolmasıyla jimin'in içeri gittiğini anlamış ve biraz da olsa rahat bir nefes almıştım. ortada kalan masaya koydukları poşetlerden anladığım kadarıyla yemek de getirmiş olmalılardı ve fazlaca üşendiğim için yemekle uğraşmak gibi bir külfetten kurtardıkları için onlara teşekkür edecekken salona jimin'in tekrar girmesiyle bakışlarım tekrar ona kaymıştı. uykulu halinden eser yoktu, pijamaları yerine altına bir eşofman geçirip üstüne beyaz bir tişört giymişti ve saçlarını daha düzgün bir hale sokmuştu ancak gözümdeki güzelliğinde yine bir değişiklik olmamıştı.
çocuklarla teker teker selamlaşmak yerine karşımdaki tekli koltuğa geçtiğinde ufak bir dejavu yaşamış, birkaç hafta önceki konumumuzu hatırlamıştım; tek fark, daha öncesinde o burada geçici kız arkadaşıyla otururken benim orada kalp sızımla onları tek başıma izliyor oluşumdu.
şimdi ise aynı diyebileceğim bakışları jimin tarafından üzerimde hissetmek çok daha ağırdı.
"gelmeden önce bir haber verseydiniz keşke, belki müsait olmayabilirdik."
jimin masanın üzerindeki sigara pakedini alıp çıkardığı dalı evin ortasında alevlendirirken gözlerini benden almıyordu. bilerek yaptığı bariz belliydi; muhtemelen aramızdaki şeyi bitirdiğim için yapabileceği tüm inat şeyleri yapmaya çalışıyordu. imalı bakışları üzerimde dolaştığı için yerimde rahatsızca kıpırdansam da seokjin'in kahkaha sesiyle herkesin ilgisi ona dönmüştü.
"sizin müsait olmayacağınız durum ne olabilir ki tanrı aşkına? sizi en fazla salonun ortasında kavga ederken bulurduk herhalde."
herkes abartılı bir şekilde başını onaylayıp ses çıkarsa da ortamda sessiz olan tek kişi ikimizdik, sanki gürültünün içinde sessizliğimizle konuşuyor gibiydik. kenarı hafif kalkık dudağının arasına izmariti yerleştirip gözlerini benden çekmeden sigara içmesinden bile etkilendiğime inanamıyordum, bir de sırf gıcıklık olsun diye bunu çocukların önünde yaptığından adım gibi emindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENEFITS
Fanfictionmin yoongi ve park jimin, aynı evde yaşayan çocukluk arkadaşlarıydı ve bir süre sonra birbirlerinden faydalanmaya başladılar.