nine

3.4K 262 100
                                    

yemekhaneyi çevreleyen kafelerden her gün oturduğumuz olana girip etrafa bakındım, genelde muhakkak bizden biri olurdu burada ve başını kitaplara gömen namjoon'u görmek beni olduğundan daha da rahatlatmıştı çünkü biliyorsunuz ki son zamanlarda olan şeylerden haberi olan tek kişi namjoon'du.

tabii, hafta sonum hariç.

hafta sonum tam anlamıyla park jimin'le geçmişti. karmakarışık bir haldeydim, cumartesi ve pazar günüm onunla sürekli bir şeyler yaparak geçtiği için adamakıllı oturup düşünememiştim ne yapıyorum diye, tanrı'ya şükür ki haftanın ilk dersi bu seferliğine öğleye alınmış ve benim sabah kalkıp park jimin'le sevişme temalı hafta sonumu düşünmem için bana güzel bir zaman tanınmıştı. güzeldi, güzel olmasına fakat ben pek güzel değerlendirememiştim çünkü beynim hala bir karmaşadan ibaretti.

"bir gelişme var mı?" ders çalışan arkadaşımın yanına oturduğum gibi bunu sormasını beklemediğim için şaşkın bakışlarla ona bakmaya başladım çünkü ne ara geldiğimi fark edip bunu sormasını geçin, direkt jimin ile aramızdakileri sorması da beni bir miktar ürkütmüştü; senelerdir favori dizisine yeni sezon bekliyor gibi bir hali vardı.

her şeye rağmen sakinliğimi korumak adına yavaşça montumu çıkarıp yandaki sandalyeye bıraktım ve yerime iyice yerleştiğimde konuşmaya hazırdım. "dediğin gibi akışına bıraktım namjoon. erkek arkadaşım olmasını bile kaldırabilirdim ama sadece yattık."

"ne? siktir, ciddi misin sen?" yine beklediğim gibi bir tepki almış fakat en azından jimin'le ilk defa öpüştüğümü söylediğim tepkiden daha sessiz bir tonda tepki almak beni biraz rahatlatmıştı çünkü beynim zaten bir bulamaça dönmüşken insanların bakışlarını üzerimde hissetmek, şu anda istediğim son şey bile olmayabilirdi.

"vay be! şu iki seneyi göz önüne alınca... hayatta düşünmezdim sizin yatacağınızı." namjoon boşluğa dalar gibi hafifçe hahlayarak güldüğünde dediği şeylere hak veriyordum ancak beni şaşırtan asıl şey surat ifadesiydi. bakın, namjoon'u senelerdir tanıyordum ve gerçekten böylesine uzun bir zaman diliminden beri arkadaş olunca az çok mimiklerini ve neye nasıl tepki vereceğini hesaplayabiliyordunuz arkadaşınızın. belki siz bunu gördüğünüzde anlayamayabilirdiniz ancak namjoon'un olanlara şaşırmasından çok inanmadığı bir kişinin haklı çıkmasına şaşırıyormuş gibi gözükmesi kafamı allak bullak etmişti.

yine de buna kafayı yormadım.

"ben de, emin ol ben de düşünmezdim ama oldu işte. tanrım, ilk sevişmemin onla olabileceğini asla düşünmezdim, tamam mı?" her şey son cümleme kadar çok iyiydi; öğrenciler masalarında ders çalışıyor, çalışanlar siparişleri alıyor, biz de namjoon'la bir meseleyi konuşuyorduk ve en önemlisi, gruptan başka kimse yoktu.

ya da ben öyle düşünüyordum. çünkü tam arkamda cırtlak sesiyle bağıran hoseok, hayal ürünüm olamayacak kadar yüksek bir sesle bağırmış ve bu sefer namjoon yüzünden değil de, hoseok yüzünden insanların dikkatlerini yine üzerimize çekmiştik.

"hyung sen biriyle mi seviştin?!"

parmaklarım aniden şakaklarımı bulurken kendimi bir kaosun içindeymişim gibi hissediyordum. hissettiğim sinir sanki içimde bir şeyleri fokurdatıp baş ağrısı olarak geri dönüyordu çünkü gruptan başka birinin bu olayı duyması, olmasını istemediğim şeyler listesinin başını çekiyordu ve bir de üstüne grubumuzun en boşboğaz insanının öğrenmesi, olayı daha da çekilmez kılıyordu benim açımdan.

"hayır, namjoon lütfen arkamdakinin hoseok olmadığını ve her şeyi duymadığını söyle." göz ucuyla cidden namjoon'a baktığımda üzgün olduğunu belirtircesine dudaklarını büküp omuzlarını silkmişti ve bunun üzerine gözlerimi devirmemle hoseok'un yanımdaki sandalyeyi heyecanla çekiştirmesi aynı anda gerçekleşmişti.

BENEFITSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin