Ağır demir kapıyı güç bela ittirerek apartmana giriyorum. Üçüncü katta oturuyoruz, asansöre bakmadan direkt merdivenleri çıkıyorum. Bizim dairenin önüne geldiğimde üst kattan çarpan kapının sesini duyuyorum ve hızla evimizin ziline basıyorum. (Üst katta Deli Çiçek ve kocası Deli Hayri oturuyor ve yine bir kavgadan sonra Deli Çiçek kapıyı çarparak evden gidiyor olmalı.)Deli Çiçek'in evinden kocası Deli Hayri'nin bağırış çağırış sesi geliyor. Beş senedir bu apartmanda oturuyoruz, bizden yedi ay sonra üst kata Deli Çiçek ve Kocası Deli Hayri bu apartmana taşındı. Onlar geldiklerinden beri apartmandan her gün kavga sesleri geliyor. Yan dairelerinde oturan Neriman Teyze 'Evlerinde tabak kalmış mıdır merak ediyorum' demişti. 'Her akşam mı kavga edilir? Şangur şungur tabak çanak kırıyorlar, seslerini duyulmayacak gibi değil...' demişti. Çocukları yok, iki kişi olmalarına rağmen nasıl bu kadar gürültü yapabildiklerini aklım almıyor. Neyin kavgasını yapıyorlardı bu kadar, tüm apartman merak ediyordu.
Onlarla karşılaşmayı sevmiyorum ve karşılaşmamak adına da bilhassa dikkat ediyorum.
Annem kapıyı açıyor, "Geç içeri hemen" diyor ve ben girer girmez hızlıca kapıyı kapatıyor. "Gene kavga ettiler." diyor. Apartmanda pat pat topuklu ayakkabı sesi yankılanıyor, annem kapının dürbününden Deli Çiçek'in gidişini izliyor.
Eğilip ayakkabımın bağcığını yaptıktan sonra askılığın önündeki ev terliklerimi giyiyorum.
"Sen gittiğinde bir kavgaya başladı bunlar..." diyor annem. "Sabah sabah kavga edecek ne buldularsa... Neyse, acıkdıysan eğer sofra kurulu. Sen de geç otur sofraya... Kardeşinle sen de ye." diyor kısa koridordan geçip içeri gidiyoruz. Lavaboya gidip ellerimi yıkıyorum ve ben de sofraya oturuyorum.
"Aldın mı noodlemı abla" diye soruyor Ebrar. "Aldım" diyorum. "Teşekkür ederim." diyor Ebrar. Ebrar'a bakıyorum. Saçlarını balıksırtı örmüş bugün. Benim düz, sarı saçlarımın aksine Ebrar'ın saçları kumral ve kıvırcık. İkimizin de göz rengi mavi ama Ebrar'ın göz rengi ışıkta griye dönüyor zaman zaman. "Rica ederim Sümüklü." diyorum. Ebrar kızacak oluyor ama vazgeçip patates kızartmasıyla doldurduğu çatalı ağzına tepiştiriyor. "Yavaş ye, yavaş! Önünden alan mı var? Boğulacaksın." diyorum bir abla ve sağlıkçı olarak. Çatalından düşürdüğü patatesleri çatalına alamayınca eliyle alıp ağzına atıyor.
"Bir şey olursa sen müdahale edersin. Hemşire değil misin?" diyor göz devirerek. "Yaa" diyorum bilmiş bilmiş. "Elimi bile sürmem... Az ye." diyorum bu sefer gıcık bir abla olarak. Mutfaktan annemin sesi geliyor, "Ebrar okula geç kalmıyor musun sen?" diyor. "Gitsene kızım okuluna! Sınavım var diyordun, geç kalacaksın." diyor annem.
"Kalmam kalmam", diyor Ebrar. "Hoca daha fotokopi çektirmemiş, yedinci saat yapacakmış sınavı" diyor. Ebrar bu sene liseye başladı. Ebrar'la aramızda beş yaş var. 15 yaşında pırıl pırıl bir genç kız. Kendi patateslerimden birini Ebrar'ın tabağına bırakıyorum, "Hangi dersten olacak sınav?" diyorum. "İngilizce" diyor gülerek. "Çalıştın mı?" diye soruyorum. Çayın dibini kafasına dikiyor Ebrar. "Çalıştım ama çalışmasam bile en az yetmiş alırım" diyor Ebrar kendinden çok emin bir şekilde. "İngilizce dersi çok kolay, çocuk oyuncağı benim için. Esas yarın beden eğitimi dersinden sınavım var. Onu nasıl geçeceğim, ben onu düşünüyorum."
Annem yanımıza gelip oturuyor ve bir tane patates kızartmasını ağzına atıyor. "İyi bari kızım, iki hoplayıp bir zıplayamayacak mısın?" diyor ve sonra bana bakarak, "Gayret edip bir taraflarını kaldırsa yapacak da işte..." diyor annem; "O da işte bizimkinde yok." diyor gülerek. Ben de gülüyorum buna. "Çocukken de böyleydi Ebrar. Hareket edecek diye ödü kopuyordu kızın."
"Ne yapayım ya?" diyor Ebrar. "Spora yatkınlığım yok benim. Allah Allah! Ama size çok güzel resim çizebilirim." diye ekliyor.
"Bu konuda hakkını yiyemem Allah için. Resim çizmek tam sana göre. Çok güzel resim çiziyorsun." diyor annem. Başımı sallıyor ve anneme bu konuda katılıyorum. Ebrar çocukluğundan beri çok güzel resimler çiziyor. Kalem ve fırçalar da eline yakışıyor hani. Bu konuda hakkını asla yiyemem. "Biraz da kendini kaldırıp hareket etsen, ne güzel olacak" diyor annem.
"Neyse" diyor annem bana dönerek ,"Sen üstüne ne giyeceksin sohbete giderken?" diyor.
"Hiçbir şey" diyorum. "Ben sohbete gitmeyeceğim."
Annem hayret ederek bana bakıyor. "Gitmeyecek misin? Ya ne yapacaksın gelmeyip?" diyor annem. "Tercih yapacağım ya" diyorum anneme bakarak, "haritadan yer bakacağım." diyorum. "Seni evde yalnız bırakıp da gidemem ben!" diyor annem. "Sen de geleceksin, birlikte gideceğiz sohbete. Eve gelince akşam bakarsın." diyor annem. Ebrar gülüyor bana, annemin beni evde bırakmayacağını, düzeltiyorum; evde beni yalnız bırakmayacağını söylemesine.
"Anne ya" diyorum, "Çocuk muyum ben!?" diyorum büyük bir esefle. "20 yaşında, reşit bir insanım ben". diyorum. "Ayrıca gelip de yaşlıların arasında orada ben ne yapacağım?" diyorum.
"Aa, ne demek ne yapacağım?" diyor annem. Yaşlı dememe bozuluyor, annemin (48) yaşıtları da var ama yaşıtlarının kaynanaları da var orada.
"Allah rızası için Kur'an okunacak, dinleyip geleceğiz." diyor annem. "Ayrıca sadece yaşlılar da yok!" diyor annem bana çıkışarak. "Ya kimler var?" diye soruyor Ebrar. Yüzümüzde her an güleceğimizi belirten bir ifade oluşuyor. Annem yemenisini düzelterek "Gülsüm ve Meryem'in kızları da gelir." diyor. Ebrar ile birbirimize bakıyoruz, "Birlikte gideriz işte." diyor annem. "Allah" diyor Ebrar a'yı uzatarak. "Onların kızları da hemşireydi değil mi anne?"
"Evet, onlar da girecekti sınava. Kaç aldı diye sorar şimdi Meryem." diyor annem. "Rekabete gel!" diyor Ebrar.
"Ne rekabeti ya? Çok saçma" diyorum. Benden onlara neydi , onlardan bana neydi yani?
"Öyle deme abla ya!" diyor Ebrar. "Tamam, biz yarışmıyoruz, annemler bizi başkasının çocuklarıyla kıyaslayıp, yarıştırmıyor ama onlar öyle değil... Onlar yarıştırıyor."
"Kimin çocuğu ne almış bize ne canım? Yarıştıracak neyimiz var? Niye yarıştıralım sizi? Sizden daha mı değerli puanlar!"
"Kapışsın bakalım puanlar" diyor Ebrar. "Ablam zaten 97 aldı, puanı yüksek."
Annem "Amaan, kimse kimsenin rızkını yiyemez. Herkes kendi nasibi ne kadarsa, nasibine düşeni alır." dedi annem. "Ben yarıştırmıyorum çocuklarımı milletle. Niye yarıştırayım ki? Allah Allah! Allah can sağlığı versin size. İşiniz gücünüz de Allah ne nasip ederse o olur. Her şeyin hayırlısını versin hem diğerlerine hem de size."
"Size bol sevaplar o zaman." diyor Ebrar sandalyeyi geriye itip ayağa kalkarken. "Ben okula gidiyorum."
"Güle güle, Allah zihin açıklığı versin." diyorum.
Ebrar ve annem gittiklerinde salonda tek başıma kalıyorum ve masaya bakıp tabakları toplamaya başlıyorum.
***
"Anne" diyorum içeriye doğru bağırarak. "Bir tane de bana başörtülerinden verir misin?"
"Giyindin mi?" diye de annem bana bağırıyor sesini duyurmak için. Saçlarımı tararken cevaplıyorum, "Evet." Ebrar okula gittikten sonra ben masayı toplamıştım, annem de rahmetli anneannesinin hayrına yaptığı poğaçaları pişirip fırından çıkarmış ve bir kaba alarak, gideceğimiz zaman unutmamamız için mutfak masasının üstüne koymuştu. Mutfağı toparlayıp salondaki koltuk örtülerini düzeltmiştik. Evi toparlamıştık, zaman da çoktan saat ikiye yaklaşmıştı. Saat bir buçuğa geldiğinde işlerimiz ancak bitmişti. Sonra da abdest alıp odamıza çekilmiştik hazırlanmak için.
Aynadan kendime bakıyorum; geçen gün giydiğim kırmızılı siyahlı kareli gömleğin bu sefer pembe-siyah kareli olanını giyiyorum. Bu gömlek /tuniği de çok severek almıştım. Zaten 10 TL olduğunu görünce üç tane almıştım pazardan. Annem Ebrar'a da bakmıştı ama bedeni kalmamıştı. Ben Ebrar'dan on üç santimetre daha uzundum, ayrıca ben 38; Ebrar 34 beden giyiyordu. Ebrar'a göre yoktu.
Saçlarımı salık bırakıp, Kur'an okunurken başımı örttüğümde saçlarımı toplamak için de bileğime lastik tokalarımdan neon pembe olanı geçiriyorum.
Annem iğnesini yaparken yanıma geliyor. Sağ kolunun üzerine attığı toz pembe şalı yatağımın üstüne bırakıyor. Biraz kenara çekilip anneme aynaya bakması için yer açıyorum. Odamdaki ayna aynı zamanda evdeki en uzun ayna: Boydan ayna!
"Ütüledim de getirdim." diyor annem. "Teşekkür ederim anne." diyorum.
Hazır olduğumuz zaman poğaçaları da alıp, sohbetin yapılacağı yere gitmek için evden çıkıyoruz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gönül Kuşum
Romance🐦🕊️ Bu kitap, bendeniz Gönül Kuşum'a ithafen yazılmıştır. Eğer hayatımın bir parçası olmak isterseniz, sayfaları çevirmek için buyurun efendim.