"Sevgili ağaçlarım, sizleri çok sevdiğimi söylemiş miydim? "
"Evet, günde en az on kez!" Kendi kendime göz deviriyor, limon ağacımın yemyeşil yaprağını sevmeyi bırakıyorum. "Sana ne Ebrar benim sevgimden? Ben seninle mi konuşuyorum? Bi girme canım ağacımla aramıza!"
Ebrar kızı kıkırdıyor, "İyi be, gel limonata yaptım, içelim." diyor. Doğruluyor ve ellerimi çırpıyorum, üzerimdeki toprakların yere dökülüşünü görüyorum. "Annem nerede kaldı?" diyorum Ebrar'a. "Geldim geldim" diyor annem. Verandaya geçip oturuyor.
Sizlere evimi hiç anlatmamıştım değil mi? Öncelikle evime hoş geldiniz sevgili okurlarım. Bodrum'a atandıktan sonra, ilk işim kendime hastaneye en yakın yerden ev tutmak olmuştu. Evimi seviyorum.
Şuan hafta sonu. Annemler yaz tatili olması sebebiyle, Ebrar'ın okulunun da tatil olması sebebiyle arabamıza atlayıp, Samsun'dan Bodrum'a gelmişlerdi.
"Limonatanın içine ne kattın kız?" diyorum Ebrar'a. "İnşallah zehir katmadın?" Höpürdeterek büyük bir yudum alıyorum. Ebrar gözlerini deviriyor. "Görüyorsun değil mi anne? Senin bu kızına hiç iyilik yaramıyor." Annem ikimize de o meşhur anne bakışlarını atıyor, "Hadi kızlar, kavga etmeden için şu limonatalarınızı."
Ebrar ile bakışıyoruz. Gözlerini ilk çeken kaybeder.
"Aaa, kızlar kime diyorum ben?" Annem seslice konuşuyor ama işe yaramadığını görünce "Sizin canınız terlik istiyor anlaşılan." diyor.
"Bana sataşma abla." Ebrar aklı başında bir şekilde konuşunca daha fazla uzatmamayı seçiyorum, bir tık canımı sıkıyor bu tavrı. Annemin müdahale etmesi de keyfimi kaçırıyor. Kardeşime sataşmak en büyük hobilerimden birisidir bu hayatta.
"Amma uyumuşum ya." Konuşa konuşa babam geliyor yanımıza. Ardından kocaman esniyor. "İyi uyudun mu?" diye annem hemen soruyor.
Babam annemin yanına oturuyor. "Uyumuşum valla." Ardından bir daha kocaman esniyor. Sonra başını kaşıyor. Babamın yüzüne baktığım zaman saçlarının birkaç yıla oranla daha beyaz ve seyrekleştiğini fark ediyorum. Yüzümde kısa bir tebessüm oluşuyor. Annem ve babam yaşlanmaya başladılar. Bu beni birazcık hüzünlendiriyor. Kardeşim Ebrar ise kocaman bir genç kız oldu. Bir sene sonra on sekiz yaşına girecek.
Bana gelince... Bu yıl yirmi iki yaşındayım. Otuzuma sekiz sene kaldı. "Abla, abla?" Girdiğim düşünce aleminden Pelin'in omzumu dürtmesiyle çıkıyorum.
"Sana diyorum abla!" Pelin'in yüzüne bakıyorum. "Babama limonata koyacağım, sen de ister misin?" Bu kez ne dediğini anlıyorum. Bakışlarım bardağıma kayıyor. Henüz yarısındayım. "Yok Pelin, teşekkürler."
"Sen bilirsin." diyor Pelin ve içeriye gidiyor. Annemle kısa bir sohbete başlıyoruz. Elinde limonata bardağı ile yeniden yanımıza geliyor. Babama bardağı uzattıktan sonra, "Abla sana bir şey soracağım." diyor. Merakla bana bakışlarına karşılık veriyorum.
"Sor." diyorum ve limonatadan içiyorum.
"Gelirken fark ettim de, neden bütün evlerin rengi beyaz? Pencerelerin çerçeveleri de hep mavi." diyor benim evimi göstererek "Senin evin de beyaz. Rengini niye değiştirmedin?" diye ekliyor.
"Çünkü burası yazlık ve sahile yakın evlerden oluşuyor Ebrar. Akrepler mavi rengi göremiyormuş, evlere girmesinler diye mavi boyalı." diyorum. Annem ve babam hayret ederken, konuşmaya devam ediyoruz. Ardından saatime bakıyorum. "Oo" diyorum, "öğle namazı vakti girmiş." Ebrar limonatasını başını dikerek bir içişte bitiriyor.
"Dur ben de geleyim abla. Vakit geçmeden kılayım." diyor.
"Gel hadi." diyorum.
"Bana eşarplarından verirsin değil mi?" diye soruyor. "Veririm veririm. Sen yeter ki namazını kıl." diyorum ve kolumu omzuna atıyorum. Ebrar'ın kapalı olmamasına rağmen namazlarını kılması beni çok mutlu ediyor. Ardından birlikte içeri gidiyoruz.
Herkese merhaba! Nasılsınız? Keyifler nasıl? Beni özlediniz mi? Kitaba devam etmek istiyorum? Okumak istiyor musunuz? Yorumlarınızı bekliyorum. Güzel günler diliyorum hepinize. Hoşça kalın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gönül Kuşum
Romance🐦🕊️ Bu kitap, bendeniz Gönül Kuşum'a ithafen yazılmıştır. Eğer hayatımın bir parçası olmak isterseniz, sayfaları çevirmek için buyurun efendim.