Ben: Neden beni bütün arkadaşlarına soruyorsun? Söylesen ben cevap veririm.Gece: Nereden biliyorsun, hani beni takip etmiyordun?
Ben: Bana sert yaklaşma, lütfen. Benimle konuşmanı istedim sadece. Ortak arkadaşlarımız var, Gece.
Gece: Anlaştık.
Gece: Adını bilmiyorum.
Ben: Melodi.
Gece: Güzel.
Gece: Aynı fakültede miyiz?
Melodi: Hayır, ben Biyomühendislik'teyim.
Gece: Anladım. Görebilecek miyim peki, seni?
Ben: Elbette, ne zaman istersen.
Gece: *konum* Bekliyorum?
Mesajı aldığımda oturduğum banktan kalktım. Uzak sayılmazdı aslında. Hızlı adımlarla ve titreyen ellerimle ilerliyordum. Terleyen avuçlarımı pantolonuma bastırıyordum, sık sık.
Sahile bakan küçük bir tepeydi. Çok insanın olmadığı, kumlara çarpan denizin sesinin rahatlıkla duyulabildiği bir yerdi.
Çimenlere değmenin kirliliğini barındıran elleriyle yüzündeki göz yaşlarını silen küçük bir kız oturuyordu.
Hiçbir şey söylemedi, hiçbir duygu barındırmadı yüzünde. Onun için orada olmadığımı hissettim. Gitmeliydim belki de, ama güneşin batışını yansıtan gözlerini izlemek istiyordum saatlerce.
Küçük adımlarla ilerledim, yanına. Ses çıkartmadan, nazikçe oturdum, karşısına.
Her bir hücrem deliriyordu ona dokunma isteğiyle. Göz yaşlarını, bedenine sardığım kollarımla dindirmek...
Çimenlerden çekti bakışlarını. Batmak üzere olan güneşe çevirdi gözlerini. Eşsiz bir tabloydu bu. Gün batımının turunculukları yansımıştı tüm yüzüne, gözlerinin yansıması tüm şehri içine alabilirdi.
Başını bana çevirdi, gözlerini sabitledi, gözlerime.
"Ben konuşsam sadece, sen dinlesen olur mu?"
Sessizce kafamı salladım.
"Ne olduğunu bilmiyorum aslında, Melodi. Sadece..."
Gözyaşlarını sildi tekrardan.
"Yaşamak istemiyorum, onların istediği gibi yaşamak istemiyorum."
Artmıştı gözyaşları, artmıştı titremesi. Bilemiyordum ne yapmam gerektiğini. Ellerimi beline sardım. Ellerini belime sardı.
Ellerinin vücudumda olması tüm dengemi bozuyordu. Nefes almayı bırakmıştım. Unutmuştum nasıl sistematik nefes alındığını. Bana güvenmesi beni daha çok cesaretlendirirken, hâlâ ne diyeceğimi bilmiyordum. Nasıl teselli edeceğimi bilmiyordum.
"Ağlama, gözlerin ağlamak için fazla güzel Gece."
Göğsüme yaslanmış bedeni incitmemeye özen göstererek yere yattım. Ellerini belimden çekip göğüs hizzama getirdi. Sağ baş parmağının tırnağını dişlerinin arasına aldı. Ağlaması hafiflemişti. Ağlamak belki de ona iyi gelmişti. Ben ise daha fazla sardım onu. Içime girdirip, orada onu saklamak istercesine sıkı sardım bedenini.
Dakikalar geçti sadece. Mayışmış olduğunu fark etti. Narin bedenini kaldırdı kollarımdan
Yorgun düştü bedeni, kapandı gözleri, sustu hıçkırıkları.
Dakikalar geçti sadece. Mayışmış olduğunu fark etti. Narin bedenini kaldırdı kollarımdan
"Üzgünüm, seni burada beklettiğim için. Bugün çok yorgundum, duygu patlaması oldu bir anda."
Gülümsedim.
"Ben seni her zaman beklerim. Üzülme."
Gülümsedi.
"Evine bırakmamı ister misin? Saat geç oldu. Hem yorgunsun. Olur mu?"
Sessizce kafasını salladı.
Yol nasıl geçti bilmiyorum. Rüya gibiydi. O eşi benzeri olmayan bir rüya gibiydi.
Eve girerken teşekkür etti. Acı acı gülümsedi ve kapıyı örttü. Uzun bir süre kapıya baktım sadece. Mutlu olmamam gerekirdi, üzgün de olmamalıydım. Yavaş adımlarla binadan çıktım. Aklımda sadece ilk kez yakından gördüğüm bedeni vardı.
Ağlaması...
Düşünmek istemiyordum bunu.
Hiç tanımadığım insanlardan tiksinmeye başlamıştım, gözyaşları için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Black Loneliness~ (GXG) -texting-
Romance"Ağlama, gözlerin ağlamak için fazla güzel"