0.6

1.5K 137 16
                                    

Kafayı yiyorum

Durumumu açıklayacak tek cümle buydu.

Gece bitiyor, ben bitiyorum.

Daha 2 gün önce hiç bir sorunumuz yokmuşcasına, hiç acı çekmemişcesine gülüyorduk.

Şimdi ise boş boş nesnelere bakıyoruz. İkimiz de birbirimizi teselli etmek istiyoruz. Geçecek demek istiyoruz, bitecek bunlar demek istiyoruz.

Ama yalan söyleyecek gücümüz bile kalmadı.

Ağlamak istiyorum, ağlamak istiyor Gece. Ama geçmeyecek, ağlayınca geçmeyecek. Aksine birbirimizi daha da üzeceğiz.

Aniden çalan zilin sesi ile sıçradım. Ne yapacağımı gerçekten bilmiyorum. Beynim bedenimi istemiyormuş gibi düşünmüyor hiç bir şey.

Gece ayağa kalktı yorgun ve bitkin adımlarla kapıya ilerledi. Kapıyı açtı ve uzunca dışarıya baktı. Ardından eğildi ve kapıyı kapattı. Yanıma bir kutu ile geldi.

"Biri kutu bırakmış."

Ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Sesi titriyordu.

Elinden nazikçe aldım kutuyu çöpün yanına bıraktım.

"Açma, tamam mı?"

Bir olayı daha kaldıracak halimiz yoktu.
2 gündür evimize kutular geliyordu. Gece'yle uğraşan grup yolluyordu. İçinde olan fotoğraflardan belliydi.
Söylemek, düşünmek yetmiyordu. Umursamıyorlardı. Bir eğlence buldular niye umursayıp, eğlencelerinden mahrum kalsınlar ki.

Salona adımlarken Gece yanıma geldi. Elinde yine o kutu vardı. Gözleri parlıyordu. Umudu vardı hâlâ. Bense kırmasını istemiyordum bu umudunu.

"İçine baksak."

"Hayır, git onu çöpe at."

Beni dinlemedi. Koltuğa oturdu ve açtı. Yine aynı seneryo yazıldı. Gözlerinden akan yaşlar parmak uçlarına kadar zonklamama sebep oluyordu.

Söylememem gereken şeyler söyledim ona, defalarca, sesim çıktığı kadar.

Bağırmamla irkildi. Ne yaptığımı anladığımda, ona sarıldım. Ağlıyordu.

"Özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim... Sana sinirlenmedim. Üzülmene dayanamadım."

Sözümü bitirdiğimde beni itip yatak odasına koştu. Arkasından ilerledim.
Dolaptan aldığı eşyaları sırt çantasına sinirle atıyordu.
Yere çöktüm. Artık kendimi tutamayıp ağlamaya başladım. Başımı kapının kenarına yaslamış, yerde ağlıyordum.
Onun canı zaten yeterince yanmışken bir de ben yakıyordum. Şu an onun önünde ağlamaya bile hakkım yoktu. Kendimden geçiyordum. Yüksek hıçkırıklarım ardı ardına ağzımdan çıkıyordu. Çantasına eşyaları tepmeyi bıraktı. Arkasını döndü. Yanıma geldi. Diz çöktü. Sarıldı bana, sıkıca sarıldı. Onun için ben bir hiçim derken bana sarıldı. O sarıldığında daha da şiddetli ağlamaya başladım. Hıçkırıklarım da boğuluyordum. Güçsüzce sarıldım ona. O daha da sıkı sarıldı. Sırtımı sıvazlıyordu.

"Şşş geçecek. Elbet geçecek, ikimizden biri sonunda ölse bile geçecek."

Cümlesinde sadece ölmek kelimesine takılı kalmıştım.

"Ölme, geçmesin yeter ki sen ölme."

Geri çekildi. Sıcaklığını tekrar istediğim için sarılmaya çalıştım. Engelledi beni. Çok aciz görünüyordum. Yüzümü avuçlarının içerisine aldı.

"Canını yaktım. Çok özür dilerim."

Gülümsedi.

"Senin bu raddeye bu kadar sakinlikle gelmene şaşırıyordum. Elbet bir gün patlayacaktın. Ben de sana patlıyorum çoğu zaman. Ama sen sadece gülümsüyorsun. Dayanıyorsun bana, kırmak istemiyorsun beni. Bu sefer de ben gülümseyeyim. Bu sefer de ben teselli edeyim. Ben sana tutundum, sen de bana tutun sadece. Birbirimizden başka kimsemiz yok. Hayatım da aldığım en iyi karar mesajına cevap vermekti. Yoksa şu an ruhum bu beden de olmazdı. Seni bırakmayacağım söz veriyorum."

Ağlamam yavaşlamıştı. Hıçkırıklarım durdu.

Yüzüme yaklaştı. Dudaklarımı, dudaklarıyla ısıtmadan önce konuştu.

"Sen Gece'nin en güzel Melodisisin."

~~~~~

My Black Loneliness~ (GXG) -texting-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin