Öğlen saatlerindeydik. Gözlerim büyük gri kapıya kaydı. Bir gün önce o kapıdan içeri girmiştim. Yaser tavandan kendisi için ayrılan bölüme indirilen bir boks torbasını yaklaşık bir saattir yumrukluyordu. Ondan önce de mekik ve şınav çekmişti. Kendini çok fazla yorduğunu düşünüyordum.
"Sıkılmıyor musun?" diye sordum uzandığım yerden. Omzunun üzerinden bana kısa bir bakış atıp yumruk atmaya geri döndü.
"Sıkılmak değil de, bazen bıkkınlık geliyor. Her gün spor yapmak benim zorunluluğum çünkü. Ama aynı zamanda beni inanılmaz rahatlatıyor. Stresimi ve öfkemi bundan çıkarabiliyorum," deyip boks torbasına bir yumruk daha attı.
Sporcu atleti geniş omuzlarını ve sert kol kaslarını gözler önüne seriyordu. Beyaz teni ışığın altında parlıyordu ve saçları terden sırılsıklam olmuştu. Güzel bir görüntüydü.
Kendime kızdım. Yatakta hareketlenip yüzümü duvara sırtımı Yaser'e döndüm. Sapık gibi adamı gözetliyordum resmen. Hiç hoş değildi.
"Uyuyacak mısın?" Tok sesi yeniden midemi gıdıkladığında omzumun üzerinden ona baktım.
"Yalnızca uzanıyorum." Hiçbir şey söylemedi. Kabinine ilerledi. Birkaç dakika sonra su sesini duydum.
Yatakta sırtüstü uzanıp tavana baktım. O sırada masamın üzerine bir şeyin bırakıldığını fark etmiştim. Yerimden doğrulup masama ilerledim ve bırakılan mektubu elime aldım. Yaser'in masasına bakınca ona herhangi bir şey bırakılmadığını görmek kaşlarımı çatmama neden olmuştu.
Yatağıma oturup mektubun kenarını yırttım. Mektup da içine koyulan kağıt da griydi. Hızla kağıdı açtım.
"Merhaba. İkinci gününüzdesiniz.
Deneye en güzel ayak uyduran denek sensin bu yüzden mektubu sen okuyorsun.
İkinci denek insan ilişkilerinde zayıf biri, bu yüzden onunla daha sık iletişim kurmanı talep ediyoruz. İletişim kurmamanız demek, deneyin amacı ve sonucundan uzaktasınız demektir.
İkinci talebimiz ise bir daha yalan söylememen. Yalanını öğrenirse eğer bu ilişkinizi zayıflatabilir.
Ayrıca gün içerisinde sizin için görsel bir şölenimiz olacak. İyi vakit geçirmenizi diliyoruz.
Şimdilik bu kadar.
Bol şans."Tek kaşım kalktı. Bol şans mı? Şansa neden ihtiyacım olsundu ki? Normal bir psikolojik deneyin içerisindeydik ve yapmam gereken tek şey onunla konuşmaktı. Şansa ihtiyaç duyulacak bir şey yoktu. Sanırım. Hem, şölen mi? Bir odanın içine nasıl bir görsel şöleni yerleştirebilirlerdi, anlamamıştım.
Yaser çıkmadan mektubu çekmecenin içine koydum. Sonra kabine girip uzun kollu sweati ve eşofmanı çıkarıp yerine kısa kollu gri bir tişört ve bir şort giydim. Ardından saçlarımı açtım.
Kabinden çıktığımda Yaser'i çıplak sırtını gördüm ilk. Gerisin geri kabine girip ısınan tenime parmaklarımı bastırdım. Sonra boğazımı temizledim. Geldiğimi anladığını umup duvara dokundum ve perde yeniden kenara doğru kaydı.
Neyse ki üzerine kalın askılı bir tişört geçirmişti. Ondan bakışlarımı kaçırıp yatağıma uzandım ve komodini karıştırdım. Dün okuduğum kitabı yeniden kucağıma almıştım.
"Hey, Ilgın?"
Bana adımla seslenmişti. Bunu şaşkınlığıyla beraber ona baktım. "Beni tek başıma mı bırakacaksın?" dedi gülümser bir ifadeyle.
Daha fazla şaşırdım. Kaşlarım hafifçe çatıldı. "Efendim?" Ne dediğini bir gram anlamamıştım.
Masasının üzerindeki sudan biraz içti ardından odanın ortasındaki kendi bölümündeki sandalyeye oturdu. Boynunda yine bir havlu vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
oda
Short Story2069. Burada kuralları devlet koyar. Devlet yıkar, devlet bozar. Devlet doğar, devlet yaşar. Hatırla, tüm bunlar kumpas; küçük kafalarımızı köleleştirilmek için kurulmuş bir kumpas. Devlet parçalar, devlet birleştirir. Ve en çok da, öldürür. 2069. B...