Asil
11 Mart 2071. Deneyin başlamasına yalnızca yarım gün kalmıştı, görev başındaydım.
Beyaz koridorun sonundaki odanın hemen yanındaydım. Belimdeki silahı çıkartmamıştım ama çıkarmama az kaldığını biliyordum. Az önce bu odadan çıkan dört hemşirenin Mahru'yu ve Ilgın'ı almaya gittiklerini de biliyordum. Yüzümdeki maskeyi ve doktor önlüğünü düzelttim. Onları aldıkları odaya girmem gerekiyordu. Ölecek bile olsam bunu yapmak zorundaydım.
Yaklaşık beş dakika sonra koridorun sonunda Mahru'nun iki koluna girmiş iki hemşire, aynı şekilde Ilgın'ın kollarına girmiş iki hemşire vardı. Koridorda insanlar vardı, hastalar yerlerine götürülene kadar koridor sakinleşmezdi ve eğer silahı burada çıkarırsam Mahru ve Ilgın'a yardım edemeden ölürdüm.
İkisi tam yanımdan geçerlerken Mahru'yla göz göze geldik. Ne olacağını biliyordu, biliyorlardı. Yüzündeki korkuyu görmek kalbimi kamçılamıştı ama henüz değildi. Şimdi yapamazdım.
Hepsi içeri girdiğinde beklemeye başladım. Saydığıma göre içeride Mahru ve Ilgın'la beraber toplamda yedi kişi vardı. Dört hemşireden ikisi çıkarsa içeri girecektim. Bekledim. Kalbim hızlanmıştı ve sakinleşemiyordum.
Eğer başaramazsam... Başaramazsam...
Saatimi kontrol ettim. Beş dakikadan fazla zaman geçmişti ama odadan kimse çıkmıyordu. Koridorda da kimse kalmamıştı. Daha fazla bekleyemezdim. Açılır kapanır kapının önüne geldim, şifre vardı bu yüzden susturucusu takılı olan iki silahtan biriyle kameraya bir el sıktım. Aynı anda diğer elimdeki silahla kapının üç yerine sıkıp bir tekme savurdum. İlk gördüğüm şey sedyelerde baygın yatan Mahru ve Ilgın olmuştu. Ardından başımı kaldırdım ve babamla göz göze geldim. Hemşirelerden ikisinin elinde silah vardı ve sıkmak için babamdan emir beklediklerini biliyordum.
Yüzümdeki maskeyi sertçe indirdiğimde şaşkın olan babamın yüzü bir kat daha derinleşti. "Asil?"
Dişlerimi sıktım. Silahımı babama doğrultuyordum. Diğer silahı elinde silah olmayan hemşirelere odadan çıkamasınlar diye doğrultmuştum. "İlacı enjekte ettin mi?"
"Burada ne yapıyor-"
"Sana ilacı enjekte edip etmediğini sordum! Bana cevap ver!" diye bağırırken bir adım daha yaklaştım.
"Efendim ateş-"
Konuşmaya çalışan hemşirenin sözünü kestim hızla. "Onlara ses çıkarmadan malzeme odasına geçmelerini söyle." Odanın içinde bir oda daha olduğunu biliyordum. Oraya geçerlerse sesleri duyamayacaklardı. Babam bana ilk kez nefretle baktı.
"Hepiniz malzeme odasına. Kimseye haber vermeyin. Her şey kontrolüm altında."
Dört hemşire önce tereddüt etti. "Acele etsenize!" diye bağırdığımda hızlı adımlarla arka odaya geçtiler. Benim de acele etmem gerekiyordu. Kameranın devre dışı olduğunu fark etmeleri uzun sürmeyecekti. Diğer silahı da babama doğrulttum. "İlacı enjekte ettin mi?"
"Yalnızca birine."
Kalbim korkuyla devindiğinde öfkeme engel olamayıp babamın omzuna sıktım. Acıyla inleyerek yere devrildiğinde öfkem daha şiddetli bir hal aldı. "Hangisine verdin ilacı?!"
"Mahru'ya değil..." diye inleyerek omzunu tutmaya devam ettiğinde bu sefer diğer omzuna sıktım. Ilgın ilacı almıştı. Plan bozulmuştu. Ama ikisini de alıp buradan çıkamazdım. Neyse ki Mahru her şeyi hatırlayacaktı.
Babam acıdan ağlıyordu yanına çömelip onu vurduğum omzundan tutarak kendime doğru çektim. "Ilgın'ı Muaz'la aynı odaya koyacaksın. Yoksa seni bulur, öldürürüm. Ilgın'ın boynundaki kolyeyi de bırakacaksın. Kimseye bir şey belli etmeyeceksin. Yoksa... Ne olacağını biliyorsun. Anladın mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
oda
Storie brevi2069. Burada kuralları devlet koyar. Devlet yıkar, devlet bozar. Devlet doğar, devlet yaşar. Hatırla, tüm bunlar kumpas; küçük kafalarımızı köleleştirilmek için kurulmuş bir kumpas. Devlet parçalar, devlet birleştirir. Ve en çok da, öldürür. 2069. B...