"Siz eve geldikten sonra uzun bir süre herkesten saklanarak yaşadık. Her gün biri kapıyı çalıp dördümüzden birini götürür korkusuyla nefes aldık. İnfazlar devam etti. Her gün birilerinin evine girip, birilerini testten geçirip öldürüyorlardı." Asil önündeki bardaktan bir yudum su aldı. Anlatırken çok sakin görünüyordu ama içten içe öyle olmadığını görebiliyordum.
Salonda oturuyorduk. Ben tekli koltuktaydım, yanımdaki tekli koltukta Mahru vardı. İki tarafımızda bordo kanepeler vardı, sağımda Yaser ve Muaz, solumda Asil oturuyordu. Küçük ve boğucu bir salondu burası.
"Elbette bir gün sıra bize gelecekti. Bu yüzden Yaser ve ben saklanabilmek evin içine gizli bir bölme yapmaya başladık. Tabii çok zor oldu ama askerler geldiğinde işe yaramıştı."
Kaşlarımı çattım. "Yaser'in saklanmasını anlıyorum ama sen neden saklandın?"
Gözünü kaşıdı. "Seni evinden almaya geldiğimde evindeki Helin yüzümü kaydetmişti. Sen ve Mahru birçok şeyi bilseniz bile sizi almazlardı çünkü devletin aleyhine bir şey yapmamıştınız. Yani yapmadığınızı sanıyorlardı. Ama Yaser ve beni bulurlarsa öldürürlerdi. Çok fazla şey yapmıştık."
Kaşlarım hala çatılıydı. "Ama... Yaser'i aramaya gittiğimi söylemiştin. Beni görmediler mi?"
"Yüzündeki maskeyi ve eldivenlerini asla çıkartmana izin vermedim." Yaser'in sesiyle ona döndüm. Bana bakmıyor, yere bakarak konuşuyordu. "Parmak izi, DNA ya da yüz analizi yapmaları imkansızlaştı bu şekilde. Yanımda birinin olduğunu biliyorlardı ama sen olduğunu asla bilemediler."
Tam o sırada Asil sözü aldı. "Sen ve Mahru'yu uzunca bir süre sorguya çektiler, evi aradılar. Sonra sizi testten geçirdiler. Ortalamanın üzerinde olduğunuzu görünce de size örgütün sınavlarına katılabilmeniz için başvuru formları bıraktılar. Tabii bizi en çok şaşırtan şey bu olmuştu. Yeni bir fikir bulmuştuk."
"Örgüte girmek." Mahru kısık sesle bunu söylediğinde ona baktım. Gözleri kısık, göz altları mordu. Bana bakarken canı yanıyor gibiydi ve bunu ona hissettirdiğim için korkunç bir vicdan azabı duyuyordum. Bakışlarımı kaçırdım.
Asil devam etti. "Elbette senin toparlanman uzun zaman aldı, çünkü... Annenlerin kayıp olması, bebeğini kaybetmen..." dediğinde terlediğimi fark ettim. Ensem yapış yapıştı, terliyordum ama vücudum soğuktu. Bunları yaşamış olduğuma inanmak öyle zordu ki. İçimdeki acıyı bastırmaya çalışarak Asil'e baktım. "Anlayamıyorum," dedim kısık sesle. "Dertleri ne?"
Asil derin bir iç geçirdikten sonra yüzünü ovaladı. "Aslında... Bunun birçok cevabı var. Ama bize kalırsa en büyük dertleri eskiye dönmek."
Kaşlarım çatıldı. "Eskiye dönmek mi?"
Asil'in siyaha çalan gözleri yeniden gözlerime baktı ve dümdüz bir sesle konuşmaya devam etti. "Bundan yüz yıl önce insanlar daha sağlıklıydı. Daha çalışkanlardı. Hazıra konmayı sevmez, taştan aş çıkarırlardı. Ayrıca eskiye dair birçok şey çok güzel, bilirsin. Şarkılar, filmler hatta hisler bile. Günümüzde aşık olmak neredeyse imkansızken, onlar bunu başardı. Eskiye dönmek için ilk adımlarını atmışlardı."
"Deneyde bize hep eski şarkılardan ve filmlerden bırakmışlardı. Kitaplar bile yüz-iki yüz yıl öncesine aitti. Eskiye olan tutku ve yeniye duyulan nefret. Amaçlarını kesin olarak bilemem ama hissettiklerini bu olduğunu biliyorum." Yaser'in kısık sayılabilecek bitkin sesi odanın içinde bir süre sessizliğin hakim olmasına neden oldu. Ona birkaç saniyeden uzun bakamıyordum. Yeniden Asil'e baktım. "Ama... İnsanları öldürerek nasıl eskiye dönebilirler ki?"
Asil inanılmaz rahat bir tavırla omuzlarını silkti. "Çok basit. İnsan israfı demek oksijen israfı demek. Beynini kullanmayan insan demek çöp demek. Hava kirleniyor, doğa kirleniyor ve tüm bunlar bir avuç aptal yüzünden oluyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
oda
Short Story2069. Burada kuralları devlet koyar. Devlet yıkar, devlet bozar. Devlet doğar, devlet yaşar. Hatırla, tüm bunlar kumpas; küçük kafalarımızı köleleştirilmek için kurulmuş bir kumpas. Devlet parçalar, devlet birleştirir. Ve en çok da, öldürür. 2069. B...