"Bana bak, gözlerime bak."
Silah sesleri. Nefes alışlarım. Sıcak bir ten. "Ne olursa olsun seni hep seveceğim Ilgın. Ölmüş olsam bile. Ölmüş... Ölmüş olsan bile. Bunu sakın unutma. Şimdi, var gücünle koş."
Yeniden uyandım.
Bir süre boş boş gri tavanı izledim. Ruhen bitap haldeydim ve yapmak istediğim tek şey uyumaktı. Büyük, siyah bir boşluğun içine düşmüştüm sanki. Bir denizdeydim ve dibini göremiyordum.
"Daha iyi misin?" Muaz'ın sesiyle başımı ona doğru çevirdim. Suratında düz bir ifade vardı. Saçlarımı geriye ittim.
"Neden buradayız?"
Oturduğu yerde bağdaş kurup sağ elini saçlarının içine daldırdı ve tavana baktı. "Bulmacaları çözüp üçüncü günün sonunda odadan çıkacağız."
Kaşlarım çatıldı. "Ne bulmacası?"
"Seçmelere katıldın. Salix Alba'ya katılabilmek için. İki gün önce bizi büyük bir hastaneye aldılar." Kaşları çatıldı. "Muhtemelen üç yüz kişiydik. Seninle orada tanıştık. Açıkçası aynı odaya denk geleceğimizi hiç düşünmemiştim. Yanında bir kadın vardı, baş örtülü, beyaz tenli bir kadın. Adı... Mahru? Evet. Mahru diye bir kadındı. Hatırladın mı?"
Zihnimi zorladım. Bu ismi ilk kez duyduğuma yemin edebilirdim. Ona yeniden bakıp başımı iki yana salladım. Alt dudağı hafiften büküldü. "Sana ne oldu?" diye sordu yere bakarak. Daha çok kendine sorar gibiydi.
"Keşke bilsem," dedim kuru bir sesle. Gözüm yatağın ucunda neredeyse düşecek gibi görünen kolyeye kaydı. "Bana şu Salix Alba denen şeyin ne olduğunu söyler misin?" Kolyeye bakmaya devam ettim.
"Devlet. Bizi yönetenler."
Kaşlarımı çattım. "2066'da böyle bir şey yoktu." Nefesimi üfleyip başımı iki elimin arasına aldım. "Lütfen, lütfen bana açıkla şunu."
"2066'da en son neyi hatırlıyorsun?" Suratında karmaşık bir ifade vardı.
Duraksadım. "Ben... Üniversiteden çıkmıştım. Dersim yeni bitmişti. Eve, çiftliğe gidecektim. Trene bindiğimi hatırlıyorum" Kaşlarım çatıldı. "Tren... Sanırım yanımda bir adam ve genç bir kız vardı. Salix Alba... Daha önce duymuş gibiyim. Ama... Hatırlayamıyorum. Evime ulaşıp ulaşmadığımı bile hatırlayamıyorum." Kendi kendime güldüm. "Görünüşe bakılırsa ulaşamamışım."
"2066'da kaç yaşındaydın?"
"22."
Muaz başını iki yana salladı. "Şu an 27 yaşındasın Ilgın. Bu kadar zamanı sana ne unutturmuş olabilir ki? Anlayamıyorum. Sen... Seni alıp götürdüklerinde gayet iyiydin."
Kusacak gibiydim. "Nereye götürdüler?" Artık yalnızca fısıldayarak konuşuyordum. 27 yaşındaydım. Bu... Nasıl? Hala rüya görüyor olabilir miydim?
"Bizi grup grup almışlardı, büyük bir salondaydık. Birkaç hemşire geldi. Seni ve o kadını aldılar. Gittiniz. Sonra seni uyandığımda burada gördüm. Bu kadar. Sana bir şey vermiş olmalılar."
Yutkundum ve önüme gelen saçlarımı kulaklarımın ardına ittim. Dikkatimi toparlamak için bir süre durdum. Kafam gidip geliyordu. "Sana bir şey söyledim mi? Ya da konuştuk mu?"
"Hayır."
Bir anda kafamda çınlamaya benzer korkunç bir ses yankılandığında ellerimi kulaklarıma bastırdım. Gözlerim kayıyordu. Ses öyle tizdi ki neredeyse kan kusacaktım. Sonra ses bir an durdu. Yine bulanık görüyordum.
"Sana bunu veriyorum ki beni unutma." Alnıma değen sıcak dudaklar. Göz yaşlarım. "Lütfen güçlü kal güzelim. Bunları atlatacağız. Söz veriyorum."
"Ilgın? Bu gelinlik sence de çok hoş değil mi?" Bir kadın sesi. Beyaz, tüllü bir gelinlik.
"Hamileyim. Ben... Hamileyim." Bir kahkaha. Göz yaşı.
Yeniden net görmeye başladığımda yanaklarımın ıslak olduğunu fark ettim. Acı verici bir histi bu. Bir hayatım vardı ama artık ondan geriye iz kalmamıştı. Hatırlanmıyorsa, yaşanmış sayılmıyordu. Hatırlayamıyordum. Demek ki hala o 22 yaşındaki kızdım. Yeni Ilgın'ı tanımıyordum. Kimdi? Kimlerle olmuştu? Nereye gitmiş, neler yaşamıştı?
Hiçbir şey bilmiyordum. Yalnızca sürekli kafamın içinde bir şeyler duyuyordum. Birinin sesini. Ses çok tanıdıktı ama hatırlamıyordum.
"Lütfen güçlü kal güzelim."
"...Seni hep seveceğim Ilgın. Ölmüş olsam bile."
"Kaç! Kaç Ilgın!"
Neden kaçıyordum?
xxx
neden kaçıyordu? tahminler...
bugün bir bölüm daha gelecek, öpüldünüz! -deniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
oda
Short Story2069. Burada kuralları devlet koyar. Devlet yıkar, devlet bozar. Devlet doğar, devlet yaşar. Hatırla, tüm bunlar kumpas; küçük kafalarımızı köleleştirilmek için kurulmuş bir kumpas. Devlet parçalar, devlet birleştirir. Ve en çok da, öldürür. 2069. B...