Yaşadığım dünyayı tanımıyordum. Yaşadığım dünyanın aslında tam olarak nasıl bir yer olduğunu bilmiyordum. Bir şey yaşanıyordu ve ben bu şeyin büyüklüğü, tehlikesi ne kadar, tahmin edemiyordum. Her şeyin ucu belirsizliğe çıkıyordu ve bu beni korkutuyordu.
Eda sabah kendine geldiğinde Asil'i gördüğü için çok sevinmişti. Asil'le Yaser çocukluklarından beri arkadaş oldukları için Eda Asil'i abisi yerine koymuş ve öyle sevmişti. Bir anlığına onlara imrenmiştim, ben de küçüklüğümden beri hep bir abim olsun istemiştim.
Sabah sekiz civarı hazırlanıp evden çıktık. Asil saatlerimizi alıp paramparça etmişti bu yüzden onun kullandığı eski tip saatlerden almıştık. Bu saatle yalnızca kulaklık sayesinde konuşulabiliyordu ve dinleme-takip cihazı barındırmıyordu.
Sokaklar sessiz ve sakindi. Sanki bir önceki gün evlerimize hapsolmamışız ve darbe olmamış gibiydi. Herkes tepkisizdi. Ya da tepkilerini gizliyorlardı. Onca askeri ne yaptıklarını çok merak ediyordum. Bu örgüt ne kadar güçlüydü? Ne kadar fazla olabilirlerdi ki?
Tren garına geldiğimizde biletlerimizi aldık. Trene giriş yaparken kimlik ve pasaporta ihtiyaç duyulmuyordu bu yüzden kullanabileceğimiz en güvenli yol burasıydı. Vagonumuza geçtiğimizde Asil etrafı kontrol edip kapıyı örttü ve vagonun içini araştırmaya başladı. Yataklıkları, dolabı, mini barı kontrol ettikten sonra Eda'nın yanına oturdu.
"Artık nereye gittiğimizi anlatacaksın, değil mi?" dedim endişeli bir ifadeyle.
Asil sırt çantasından bir dosya çıkarıp bana uzattı, Eda da hemen yanıma geçti. Ben dosyanın kapağını açarken Asil konuşuyordu. "Ankara'nın dışına çıkmamız gerek. Doğu'ya gidiyoruz, Bitlis'e. Orada hala teknolojik anlamda gelişmemiş bölgeler var, kolayca saklanabiliriz. Şimdi önemli olan konuya gelelim, elindeki bu dosya örgüte ait olduklarından emin olduğumuz birkaç kişinin listesini ve darbeye katılan diğer askerlerin ailelerini kapsıyor. Şu an muhtemelen bizim gibi kaçan yüzlerce asker yakını var. Öncelikli olarak bu insanlara ulaşmamız gerek. Sonra tek tek şu örgüt üyelerinin icabına bakacağız."
Kaşlarımı çatıp Asil'e döndüm. "İcabına bakmak?"
Omzunu silkti. "Öldürmek."
Sakince dosyaya geri döndüm. "Dalga geçmenin sırası değil. Ben kimseyi öldüremem."
"Sen öldürmeyeceksin zaten, ben öldüreceğim."
Yine o anlamlandıramayan ifademle Asil'e döndüm. Eda sessizce atışmamızı izliyordu. "Ne iş yapıyorsun sen? Mafya mısın? Seri katil misin?"
Asil sert bir hareketle dosyayı elimden çekip aldı. "Buraya mesleğimi konuşmaya gelmedik Çok Bilmiş Hanımefendi. Bu örgütün neler yapabileceğini bilmiyorsun. Öldürülmezlerse, öldürecekler."
Bunun farkındaydım ama ölüm kelimesi tüylerimi ürpertiyordu. Bıçağı bile doğru düzgün tutamıyordum, bu adamların nasıl 'icabına' bakabilirdik ki? Derin bir nefes aldım. "Onlar çok zekiler, bilmem farkında mısın?"
Asil'in gözleri kısıldı. "Deneye katılmıştın. Bu çocukların anne babaları var, genleri onlardan alıyorlar. Sen ve Yaser gibi bir sürü çift var. Eğer kısa sürede bir önceki deneye katılan insanları bulabilirsek-"
"Örgüte karşı yeni bir örgüt kuracağız." Eda'nın buz gibi sesi ona bakma ihtiyacı hissettirmişti. Yüzündeki katı ifadeyle Asil'e bakıyordu, Asil de ona. "Aynen öyle."
Ayağa kalktım ve ikisinin tam ortasına geçip ellerimi kaldırdım. "Durun, durun, durun. Film çekmiyoruz tamam mı? Gerçekçi olun biraz. Bir erkek ve iki kadından oluşan pasif bir grubuz. Yaser nerede, Allah bilir. Üç kafadar tüm dünyaya yayılmış bir örgüte karşı mı geleceğiz gerçekten?" Sesimde hayret ve bir tutam da alay vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
oda
Short Story2069. Burada kuralları devlet koyar. Devlet yıkar, devlet bozar. Devlet doğar, devlet yaşar. Hatırla, tüm bunlar kumpas; küçük kafalarımızı köleleştirilmek için kurulmuş bir kumpas. Devlet parçalar, devlet birleştirir. Ve en çok da, öldürür. 2069. B...