Merhabalar canlar ben geldim :)) Hemde Sappho ile geldim. :)) Pazartesi- Perşembe eklemeye çalışacağım hikayayi umarım seversiniz :)))))))
~~~
Uzaktaki mutlu ve kalabalık aileye bakarken yüzünde oluşan gülümsemeyi hissedebiliyordu. Bu onun sayesindeydi. Belki seçimi o yapmamıştı ama sonunda her şey onun istediği gibi sona ermişti. Yaslandığı ağaçtan çekildi ve arkasını dönüp yürümeye başladı.
"Sappho!"
Yine yakalanmıştı çalıgülüne. Arkasını döndüğünde kendisine attığı elmayı son anda yakaladı. Elmaya bakarken içinde oluşan mutluluğa anlam veremiyordu.
"Yine haber vermeden gidiyordun. Henry seni görmese hiç haberim olmayacaktı."
"Hadi ama her geldiğimde günlerce kalmam gerekiyor. Bu yüzden bir bakıp gidecektim."
"Eserini merak ediyorsun yani?"
"Hayır dostumu."
"Monica seni çok özledi. Bir ara uzun süre kalmak için gelmelisin."
"Eliza yalnızlığım için fazla kalabalıksınız. Ayrıca Henry her seferinde seninle yalnız kalmak için çocukların başına beni dikiyor. Lütfen biraz acı bana."
"Tamam ama sık sık gel lütfen. Özlüyorum."
Sappho özlenmenin nasıl olduğunu ilk defa tadıyordu. Kendi ailesi bile özlemezken bu kız kendisini özlediğini söylüyordu.
"Tamam gelirim El."
Sappho ona şüpheli gözlerle bakan Eliza'ya yeniden gülümsedi ve kendini tutamayıp ona sarıldı. Sappho'nun sevgi gösterilerinden hoşlanmadığını bilen Eliza şaşırmıştı. Ama bu şaşkınlık yerini mutluluğa bıraktığında o da olanca kuvvetiyle Sappho'ya sarıldı.
"Şimdi gitmeliyim El. "
"Yeni avların için değil mi? Ama sonları iyi bitiyor o yüzden bir şey demiyorum. Uğra sık sık."
Sappho Eliza arka taraftaki ailesine baktığı anda ortadan kayboldu. Eliza o kadar alışkındı ki duruma omuz silkip kendisine aşkla bakan kocasına doğru yürümeye başladı.
Sappho göz açıp kapama süresinde kendini bir adada buldu. Ağaçların arasından gelen kahlaha seslerine doğru yürümeye başladı gülerek. Ağaçların arasındaki şelalenin yanında birbirine sarılmış çifti gördüğünde onların kendisini görmeyeceği şekilde saklandı.
Adam kadının kulağına bir şeyler diyor kadınsa kahkahalar atıyordu. Birden gülmeyi bırakıp kalakaldı. Adam telaşla ne olduğunu soruyordu. Sappho da kenarda durmuş müdahale etmek için fırsat kolluyordu.
"Ne oldu Caro?"
"Tekmeledi. Sana çekecek anlaşılan."
Sappho adamın elini kadının yuvarlak karnında gezdirişini izledi. Aşkla birbiribe bakan çifti arkasında bırakıp sahile yürüdü. Kumsalda oturup denize baktığı sürece göğsünde bir sıcaklık hissetti.
Telaşla boynundaki kolyeyi çıkardı. Kolye sıcaktı ve Sappho eline alır almaz dönmeye başlamıştı. Sappho devamında neler olacağını biliyordu. Bu yüzden kolyeyi denize fırlattı. Kurtulduğu için rahatlamıştı. Ama denizin dibinden büyüyerek her şeyi içine alan ışık onu hazırlıksız yakaladı. Düşüyordu adeta.
Gözlerini açtığında bir arabanın içindeydi. Bu modern bir araba değildi. Arabanın dışından gelen sesler onu korkutmuştu. Savaş çığlıkları, kılıç sesleri ona arabada kalmasını söylüyordu. Ama olanları görme merakı her şeye üstün gelen Sappho arabadan indi.
Atlılar, kılıçlarıyla dövüşen etekli insanlar, yerde kanlar içinde yatanlar...Sapphonun midesi bulanmaya başlamıştı.
Üzerindeki elbiseler dikaktini çektiğinde yanlış yerde olduğunu anladı. Düşündüğü doğru olamazdı. Eli boynuna gittiğinde kolyeyi buldu. Onu denize fırlatmıştı ama lanet şey yine kendisini bulmuştu.Korkarak bileğine baktığında gördüğü çiçeklerle midesi bulanmaya başladı.
Koşarak yol kenarındaki ormana girdi. Bir ağaca eliyle yaslanıp midesinde ne varsa çıkarttı. Kafasını kaldırırken yan tarafta gördüğü pembe ayakkabıya dikkat kesildi. Ayakkabının üst kısmını merak etmeye başladı. Gördüğü manzara ile kalakaldı.
Yerde kanlar içinde yatan kız kendisiyle aynı kıyafetleri giyiyordu. Aynı saçlar, aynı giysiler...Kız sanki bir külmüş gibi doğaya savrulup yokolmaya başladığında gözlerini sımsıkı kapatıp yutkundu. Şimdi anlıyordu. Geçmişe gelmişti ve yerde yatan bu kızın yerini almıştı. O bu hayatta hiç olmamış gibi silinirken kendisi artık onun hayatını devam ettirecekti.
Bu olanlara inanamıyordu. Ait olmadığı bir bedende ait olmadığı bir zamanda sıkışıp kalmıştı. Üzerindeki işlevsiz elbiselere bakıyordu. Ağlamak geliyordu içinden. Dizlerinin üzerine çöküp külleri ormana savrulan kıza baktı. Ormanın çamurlu zemininde diz çökmüş adeta yalvarıyordu peri kraliçeye.
Geleceğe gitmeyi denemeye karar verdi. Gözlerini kapatıp Londra diye düşündü. Yüksek kuleleri, binaları, birbirinin yüzüne bile bakmayan insanları.
Gözlerini açtığında işe yaramadığını gördü. Yeniden kapadı. Amsterdam, Moskova, Venedik... Nereyi düşünürse düşünsün gözünü çamurların içine gömüldüğü ormanda açıyordu.
Bir adam ona elini uzatmıştı.
"Gelin Bayan Aline. Kocanız sizi bekliyor..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAKLI DÜŞLER (TILSIM SERİSİ 3) (TAMAMLANDI)
General FictionSappho kendisine verilen görevleri yerine getirip evine dönmek istiyordu. Birden kendisini eski zamanda İskoçya da bulur. Artık o Eunan Wylie Hewcamden'in müstakbel karısı Aline McEaven'dır.