4. RENK: TOZLU GÜNLÜĞÜN SATIRLARINDA Kİ PEMBE HAYALLER "

114 17 3
                                    

🕉

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

🕉

4. RENK: TOZLU GÜNLÜĞÜN SATIRLARINDA Kİ PEMBE HAYALLER"

    Evin içine girdiğimde her şey olduğu yerdeydi. Hayal ettiğim gibi annem ve babam benim kaçtığımı görüp polislere haber vermemiş ve beni çıldırmış bir şekilde salonda beklemiyorlardı. –Eğer bunu yapsalardı fazlasıyla 1 ay evden çıkmama cezası alırdım. Bunu atlatacağımı bilirdim gerçi. Zaten evden zorla çıkan bir insandım. Bir düşündüm de bu üç gün önce için geçerli.-

Odama parmak uçlarımda ilerleyip kendimi yatağa attığımda pencereden yansıyan hafif gün ışığıyla aydınlanmış beyaz tavanıma baktım. Şu sıralar en sık yaptığım şey buydu ve bundan büyük bir zevk alıyordum.

Uyuya kaldığımı gördüğüm saçma rüyalardan birinden uyandığımda anladım. Bunu sadece senle paylaşıyorum çünkü artık rüyamda bile öldüğümü görmeyi biriyle paylaşmam gerektiğini hissetmeye başladım. Tamam, mutlak sonu sık düşünmemeye çalışmam bilinç altıma yer etmediğini kanıtlamıyor ama rüya da şöyle bir ilginç kısımda var... Rose rüyamda ben ölürken gülüyordu.

Psikopatça! -zihnimden o görüntüleri atmaya çalışıyorum(!)-

Biliyorum şu ölme mevzusunu fazla abartıyorum. Ama kansersen ve bu ÖLÜMCÜL bir kanserse dert etmemek elde olmuyor. Rüyamda gördüğüm Rose'nin açıklaması ise... bulamıyorum. Nerden bakarsam bakayım onu benim ölümüme gülecek bir insan olarak düşünemiyordum. Eh her şeye gülüyordu ama bu benim ölümüm olamazdı.

Rüyamın saçmalığına karşı gülmeye çalıştım ama sesim can çekişen bir kunduzunkinden farksız değildi.

Yataktan kalkıp her zaman ki işleri halledip koleksiyon yapmayı düşündüğüm hapları kafama diktim. Buna da her zaman ki gibi alışmıştım.

Sabah hiç durmadan saate bakmıştım. Bunu kimseden saklayacak değildim ancak Rose'nin şu hayalleriyle dolu günlüğünü merak ediyordum. Ben hiçbir zaman günlük tutabilen o çocuklardan olmamış genelde günlük alıp ilk sayfasını doldurup kenarda unutanlardan olmuştum. Saçma buluyor değildim ama her anımı yazmak değil de hatırlamak hem ellerimi yormuyordu hem de zamanımdan çalmıyordu.

Mısır gevreğinden bir kaşık daha alırken annem hazırlanıyordu. Onun için haftada üç kez gittiği ve çocuk baktığı işi kutsaldı. Çocukları sevdiğini biliyordum bu yüzden gitmesini 2 hafta önce ondan ben istemiştim  çünkü bir aralar –kemoterapiyi bıraktığımda- yanımdan bir an olsun ayrılmıyordu ve bu benim açımdan hiç hoş değildi. Bilgisayar oyunu oynarken devamlı gözümü bozacağına dair seni uyaran bir anne düşünün...

Ve Eğer ben ölürsem –ölürsem!- oraya gidip çocuklarla ilgilenmesi daha sağlıklıydı.

"Evan ben gidiyorum tatlım!" Kapının önünde ki anneme baktım ve el salladım bana dönüp "Sen bugün evdesin değil mi?" diye sorunca ona üst kata gideceğimi söyleyip söylememek arasında ikilemde kaldım.

ONUN RENKLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin