Alıntı

14.7K 603 104
                                    


Selim ✉️
Nerdesin abla ya! Evden mi kaçtın? Gelirken krem peynir alsana.

Selim'in mesajınıda okuduktan sonra gözlerimi devirip hiç kimseye cevap vermeye bile tenezzül etmeden kapadım telefonumu.

Bitmiş dondurmamın külahını kemirmeyi bırakıp tamamen ağzıma tıktım.Biraz zor olsada birkaç saniyenin ardından yutabildim.Ardından da iyice bir nefes çekip geri saldım dışarıya.

Kendi kendimden bunalmışlığım yetmezmiş gibi bir de hava bunaltıyordu beni! Gözüme çarpan güneşe inat yüzümü göğe kaldırdım.Zahide Teyze'nin bakışları tekrardan gözümün önüne gelince

"Allah bilir ne düşündü kadın!" diye seslice söylendim.

Kendime söylenirken bir yandanda kollarımı iki yana açıp oturduğum banka iyice yerleşip yayılmıştım.
Rahatlıktan ziyade bitik bir vücudun bulduğu bir banka yorgunluktan yayılması gibiydi vaziyetim.

Kahrolası saçlarımda, şu sıralar yoldaşı olduğu, rüzgarla birlikte yüzümde gezinip duruyordu.

Sinirlerime hakim olmak istercesine gözlerimi kapayıp dişlerimi sıktım.

Ne faydası olacaksa! Bir an önce uzamasını beklemekten başka bir çarem yoktu.Hangi akıla hizmet kestirmiştim ki zaten! Toka hak getire,  salkım saçak şu saçla baş etmesini beklemek benim aptallığımdı. Ellerimle birkaç kez iteledim ama faydasızdı.

Kendimi tutmasam ufak bir çığlık atacaktım.Her parçam bana meydan okuyordu sanki.

Oysaki her şeye rağmen kendimi severdim ben.Ama şu sıralar aklım fazlasıyla karışıktı.İçimdeki Asıf, her şeyi kurcalıyor beni allak bullak ediyordu.Eskisinden bile daha çok kızıyordum kendime.Artık kendimi daha aptal daha çekilmez buluyordum.Belki de ilk kez kendimle bu kadar çok kavga ettiğimden bende zaten var olan şu özelliklerin yeni farkına varıyordum.


Kalbime fazla derin saplanmış olmasından korkuyordum.Kendime bile itiraf etmekte bu kadar zorlanırken onu oradan nasıl çekip atacaktım ki?

Her şeyin suçlusu... Evet evet ... her şeyin suçlusu,  yorgun hatlar içinde hapsolmuş, o kara badem gözleriydi. Ne zamanki bana zehirli diliyle saldırsa ve o gözler öfkeyle parlasa tuhaf bir şekilde bana hep sevecen de bakardı.

Asıf'ın silüeti zihnimde cirit atarken bir kez daha gözlerimi sıkıca kapayıp dişlerimi sıktım.Sonrada tüm bunlara bir son vermek istermişçesine belimi dikleştirip gerçekten kendine güvenen biriymiş gibi bir moda büründüm.

Hiçbir şey için geç değildi ya! Neden ümitsizliğe kapılıyordum ki? Ufak bir hoşlantı ya da etkilenme. İsmi ne olursa olsun kesinlikle ufacık bir şeydi. Düşündüğüme değmezdi bile.Tek yapmam gereken normal yaşantıma olduğu yerden devam etmekti.Eminim her şey sonrasında yoluna girecekti. Sadece Asıf'a  duyduğum bu hislerin körüklenmeden körelmesini beklemeliydim.

Belki de ondan daha çok nefret etmeme sebep olacak birkaç şey daha  bulmak benim için yeterli olacaktı.

Mesela Aylin'e sarıldığı o gün.O gün yeterde artardı.

Öfkeyle bir kahkaha attım.Gerçekten bu kadarı olamazdı değil mi? Acınacak haldeydim.

Hemde nasıl acınacak haldeydim! Neden Aylin'e sarıldığı o gün? Neden! Belkide o gün ilk kez Asıf tarafından ihanete uğradığımı düşünmem yüzündendir! Neyin ihanetiyse?

Şimdi her şeyi daha iyi anlıyordum.
Ve...Evet...kesinlikle çok kızgındım kendime.

Allah aşkına bu nasıl olmuş olabilirdi ki? Ben o adamı nasıl... Nasıl...

Başımı ellerimin arasına alıp ovmaya başladım.Bir yandanda gülüyordum yada ağlıyordum bilmiyorum.Ruh halimde duygu durumum gibi sallantıdaydı.

Gözlerim dolu doluydu ama gülüyordum işte...

AYBALA  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin