4. Bölüm: TABUT

207 20 3
                                    

Bölüm şarkısı

Sezen Aksu -  Herkes Yaralı

4. Bölüm: Tabut

  Neden böyleydi? Neden her şey aniden üzerime yıkılıyordu? Neden artık yaralanacak yerim olmadığını düşündüğümde en ağır yaraları alıyordum?

Benim ruhum ölmüştü. Bedenim bir tabut olmuş, ruhumun cesedini içinde taşıyordu.

Karanlıktaydım. Sanki hiç aydınlığa çıkmamış gibi. Mezardaydım. Bir mezar ne kadar derin olabilirse o kadar derindi benim mezarım. Belki bir kuyuydu. Üzeri kapatılmış ve terkedilmiş bir kuyudaydım. Ölmüştüm ama hâlâ kuyunun kapağının açılmasını bekliyordum.

Çünkü bir ölüyü defalarca kez öldürmüşlerdi, bir kez de yaşatamazlar mıydı?

Karnım açtı. Susuzluktan dudaklarımın derisi paramparça olmuştu. Başımdaki ağrı o kadar fazlaydı ki sanki biri kafama balyozla vuruyordu. Gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum ve başımı da dikleştiremiyordum. Ne ayaklarımı ne de ellerimi hissetmiyordum. Beni burada bırakalı kaç gün olmuştu sayamamıştım, Karan gittiğinden beri kimse gelmemişti. Mehmet beni kurtarmaya tenezül etmeyecek gibi hissediyordum. Acaba bir insan açlıktan ve susuzluktan kaç günde ölüyordu? Ne kadar zamanım vardı? Bir ya da iki gün mü?

Kapının ardından ayak sesleri duyduğumda tepki vermemiştim. Çünkü veremiyordum. Kapının kilidinin çekildiğini ve ardından da yere sürtünerek açıldığını duyuyordum ama daha gözlerimi yeni açabilmiştim. Kafamı kaldıracak gücü bulamıyordum. Sadece bana yaklaşan adım seslerini dinledim. Gözlerimin üstünde bir mum erimiş gibiydi, etraf kapının açılmasıyla aydınlanmıştı fakat ben hâlâ bulanık görüyordum. Gözlerimin kadrajına bir çift siyah spor ayakkabı girdiğinde bunun kim olduğunu anlayamadım. "Cidden çok kötü görünüyorsun," diye fısıltı gibi bir ses duyduğumda göz kapaklarım birden gözlerimin önünü karalttı. Bu benim iznim dışında olmuştu. Sesi çok uzaklardan geliyor gibiydi. "Öldün mü lan yoksa?" Bu sesin Emre'ye ait olduğunu anladığımda kafamın içindeki kırık aynada kendimi izliyordum. Çenemde bir baskı hissettim. Emre çeneme baskı uygulayarak kafamı kaldırdığında gözlerim hâlâ kapalıydı ve kafamı da dik tutamıyordum, onun sayesinde kafam tekrar önüme düşmüyordu.

Kuru dudaklarımın üzerinde bir soğukluk hissettiğimde bedenim bir yay gibi gerildi. Dudaklarımda bir pet şişenin ağzını hissediyordum ve içindeki su dudaklarımı aralayamadığım için çeneme doğru akıyordu. Emre çeneme parmaklarını bastırarak dudaklarımın birbirine yapışmış derisini ayırdı, ağzımın içini dolduran soğuk suyla irkildiğimde pet şişeyi dudaklarıma daha da bastırdı ve su akışı hızlandı. Suyu yuttuğumda kuruyan boğazım yıllar sonra yağmur gören bir çöl gibiydi. Suyun bir kısmı çenemden boynuma kadar akıyordu ama önemsemedim. Yutkunuş seslerim mahzende yankı yaratıyordu.

Emre pet şişeyi dudaklarımdan çektiğinde parmaklarını da çenemden çekti. Çenemdeki parmakların yokluğuyla başımı dik tutamadım ve birden başım önüme düştü. Sarı saçlarım derime hızla çarptı. Nefes alışverişlerim biraz olsun hızlanmıştı.

"Şimdi seni çözeceğim ve getirdiğim çorbayı içeceksin," Bana doğru eğildiğini hissettiğimde gözlerimi az da olsa aralayabildim. Yüzü yüzümün hizasındaydı ve kahverengi gözleri şimdi daha net görülüyordu. Önümde eğildi ve ayak bileklerimdeki sandalyenin bacaklarına bağlanan zincirleri çözmeye başladı. Ayaklarımı hissetmiyordum. Ayak bileklerimdeki zincirlerin yere çarpma sesini dinledim. Ayaklarım şimdi yere basıyor olsa da hareket ettiremiyordum. Emre doğruldu ve demir sandalyenin etrafını dolaşarak arkama geçti. Bileklerimdeki zincirle uğraşmaya başladığında hiçbir tepki vermeden oturuyordum. Tek yaşam belirtim nefes alışveriş sesimdi. Zincir gürültüyle yere çarptığında ve ellerim serbest kaldığında, kollarım benim iznim dışında iki yanıma sallanarak düştü. Kafam hâlâ eğik bir şekildeydi. Gözlerim açık olsa da kendimi o kadar boş hissediyordum ki, sanki gerçekten de bedenim bir tabuttu.

Yalnızlığın İçindeki Karanlık (DÜZENLENİYOR!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin