Günler biraz daha merak içinde geçti. Babam vazgeçerim sandı ama ben herkesi birbirine katmaktan hiç usanmadım. Sürekli birilerine bana en azından Yoongi'yi göstersinler diye yalvardım.
Sadece idari kurulun karşısına çıkabilmek için disiplin suçları işledim. Ters bakıyor diye bahane edip birini falan dövdüm. Kurul benim gibi parlak ve seçkin bir öğrencinin, gelecekte en değerli adamlarından sayacakları 5 kişilik bilim adamı yatırımlarından birinin böyle hoyrat ve haşarı davranmasını hayretle izliyordu. Tüm bunları bana sormak için beni çağırdıklarında, istediğimi almıştım çoktan. Oraya çıkar çıkmaz önümdeki adamlara dedim ki, "Disiplin suçları ve tutanaklar umurumda değil. Ben sizi görmeye geldim."
Başlarında bir kadın vardı, benim küçük yaşıma rağmen jest ve mimiklerimden, üslubumdan, diksiyonumdan etkilenirdi, bana özel olduğumu hissettirirdi. Benim bu cevabıma karşın yüzünde ilgisini çekmiş bir şeyle ilgilendiğini belli eden bir gülümsemeyle dinlemeye başladı. Ondan güven aldım, resmen sırtımı o gülümsemeye yasladım ve dedim ki, "Ben eğitimime ve meslek hayatıma, Yoongi üzerinde çalışarak devam etmek istiyorum. Başka hiçbir işle ilgilenmeksizin, diğer doktorların ve öğrencilerin onun üzerindeki sorumluluğunu üstlenebilir miyim?"
(Hadi ama, aptal çocuk. 13 yaşındasın, daha önce hiçbir hastayı tedavi etmedin, NE BİÇİM BİR HIRS BU?) İçimden bunu söylüyorum şu an kendime.
O kadın, (ki adı Sylvia Riordan idi, kurulun başkanıydı, EPM onu ilk görev yeri olan Kuzey Amerika 14. Bölge'den buraya atamıştı.) benim kendime söylediklerimi biraz daha yumuşatarak bana söyledi "Namjoon, daha önce hiç birini burada tedavi ettin mi?" "Hayır." "Peki hiç tanı koydun mu?" "Hayır, koymadım." "Peki hiç bir hastayla bile sıkıntısı hakkında konuştun mu?" "Hayır yapmadım." "Ve bize diyorsun ki onu laboratuvardaki bir iskelet maketi gibi derslerimde bana araç gereç olsun diye kullanmak istiyorum." "Yok, öyle değil." "Nasıl olacak peki, nasıl sana yanına yaklaşırken bile çekindiğimiz, ne hastalık taşıdığını bilmediğimiz, mental olarak da iyi olmayan bir çocuğu emanet edeceğiz?" "Yani... Bilmiyorum. Ama sizden istediğim şey, beni sadece onunla ilgilenmek üzere yetiştirmeniz. Ben sizin Stone'a gönderdiğiniz Evrilmiş İnsanlar'la da, genom projelerinizle de ilgilenmediğimi fark ettim. Sadece Yoongi için bilim insanı olsam ya ben? Olmaz mı?"
Riordan güldü, tüm bunlar güzel atılımlardı, güzel adanmışlıklardı evet ama karşısındakinin 13 yaşında bir çocuk olduğunu da unutmaması gerekiyordu. Bana bunu düşüneceklerini söyledi. Tabii ki dediklerime olur demeyecekti ama olmaz da demeyecekti, bir ara yol bulmaya çalışacaklardı, en azından bana bunu söylediler.
Kurulun odasından çıktığımda kendimi 13 yaşında değil de 31 yaşında hissediyordum. Babamın odasının yanından geçerken kapısındaki prof. eklentili isim tabelasına küstah bir bakış attım. İçeride bu üniversitenin rektörünün oturduğunu biliyordum. Yine de öyle baktım. "Sen kimsin ki?"
Sonra ne oldu, Hoseok iyileşti. Hastaneye geri döndü. Geldiği ilk gün ona yaptıklarımı ve yaşadıklarımı anlattım. "Delirdin mi sen, ya bu çocuk 100 yaşına kadar yaşarsa? Ölene kadar onunla ilgilenmek zorunda kalırsın Namjoon, seni bizim sınıftan da alırlar, görüşemeyiz sonra bak, vazgeç bundan." "Sen de gelirsin, her gün görüşürüz, olmaz mı?" "Olmaz tabii ki." İki dirseğimden tutup beni bir sarsmıştı "Korkuyorum ben o çocuktan oğlum. Değişik bir şey o. Heykeli öptü yahu senin aklın alıyor mu bunu? Heykele bizi tanıttı, gitti heykelden izin almaya çalıştı. Büyü falan da yapabiliyordur bak, korkuyorum diyorum. Tuhaf bir şey. Sen de uğraşma onunla, lütfen." Kollarımdaki ellerini çektim gülerek, Hoseok kendi kendini korkutmayı da çok iyi becerirdi. Her şeye inanırdı. "Yok öyle bir şey, Hoseok. Hayali arkadaşı varmış gibi düşün, senin yok muydu?" "Yoktu, Namjoon. Deli miyim ben var olmayan bir şeyle konuşayım? Senin var mıydı?" "Vardı. Belki hala vardır." Geri çekilip bir iki saniye anlamaya çalıştı, çok eğleniyordum bu korkak haliyle. "Ne diyorsun sen be?" "Ya sen benim hayali arkadaşımsan, Hoseok? Ya seni benden başka kimse görmüyorsa?" Bir anda gülümsemesi soldu, alnının nasıl gerildiğini görünce boğazımdan bir kahkahanın yükseldiğini hissettim, ama onu zar zor zaptettim. Hoseok'un sonra kaşları çatıldı, bir tane vurdu koluma "Haydi oradan! Öğretmenimiz nasıl hem seni hem beni görüyor o zaman?!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sculptures " namgi
Fanfiction2320 / insanların yanı günlüğüm bitti. ağlama, doktor. çok savaştın. boşluğuma iyi bak. boşluğumu doldurma. boşluğumun hayalini kur ve onu yaşat. hoşçakal. [past, present & future perfect series / future ver.]