Ağustos / 2313

137 35 23
                                    

Sevgili Namjoon,

Bana bir saat almıştınız. Sunggyu hoca onun nasıl çalıştığını ve zamanı nasıl gösterdiğini bana öğretmişti. Seni en son bunu yazmadan üç gün ve dokuz saat önce görmüşüm. Toplam saat sayısı için üçle yirmi dördü çarpıyoruz. Sonra dokuzla topluyoruz. Sunggyu hoca böyle öğretti. Seksen bir saat oluyor. Seksen bir saattir yoksun. Neden yoksun?

Hoseok'a sordum. "Namjoon'a bir haller oldu." dedi. Ben onu "Namjoon bir hasta oldu." anladım. Hasta mısın? Ben de öyleymişim. Ama bir şey olmaz. Evde de hasta olurdum. Hava soğukken dereye girince eğer sonra ateş yakmadan uyuyakalırsam mesela. Burnum akardı. Bir de boğazım ağrırdı, hiçbir şey yiyemezdim, sonra açlıktan öleceğim diye korkudan acı çeke çeke her şeyi yemeye çalışırdım. Ama ne kadar uzun sürerse sürsün sonunda kesinlikle iyileşirdim. Yine iyileşirim. Sen de öyle. 

Ama neden iyileşmek için eve gittin? Burada bir sürü hasta var, insanlar iyileşmek için buraya geliyorlar. Sen buradan gidiyorsun. Neden öyle yaptın? Yoksa sana yatacak yer mi kalmamış? Söyleseydin, ben yana kayardım. Benim odamda ikimize yetecek yer var. 

Sen bilirsin. Sen her şeyin en doğrusunu biliyorsun. Böyle yapman gerektiği için gittiğini biliyorum. Ama döndüğün zaman bana da açıkla. Merak ediyorum.

Sen yokken Hoseok benimle kavga ediyor. O kadar sıkıldım ki. Bana kızıyor, "Her şeyi de sorma." diyor. Mektubumu yazarken bile rahat bırakmıyor, yanıma geliyor, ne yazdığıma bakmaya çalışıyor. Söyleyecek olsam söylerim değil mi? Ayıp bir şey yaptığını düşünüyorum. 

Yine de geçen gün odama bir doktor geldi, Hoseok'a dedi ki "Bıktık bu çocuğun heykelleriyle hikayelerini dinlemekten, hala anlamadı mı onların canlı olmadığını? Deli diyoruz bu çocuk, deli! Siz hala onu koruyorsunuz!" Hoseok çok sinirlendi "Sana ne be?!" dedi "Sana mı anlatıyor?! Bana anlatıyor! Ben bıkmadım. Sen duymak istemiyorsan bas git buradan. Zaten hiçbiriniz işe yaramıyorsunuz, kalabalık yapıyorsunuz." Diğer doktor böyle parmağını salladı Hoseok'a "Asıl sen işe yaramıyorsun! Hiçbir şey yapmıyorsunuz, bu deli de burada böyle ölecek. Bize verin artık şunu da işimize bakalım!" Hoseok haklısın deyip beni ona bırakacak diye çok korktum. Üç buçuk attım. (Hoseok korkunca böyle diyor.) Ama Hoseok öyle yapmadı "Seni bitiririm! Duydun mu!? Bende size Yoongi'yi emanet edecek göz var mı?!" diye bağırdı. Adam da sinirlenip gitti. Hoseok onun arkasından anlamını bilmediğim bir sürü kelime söyledi. 

Sonra bana baktı "Korktun değil mi?" dedi "Korkma korkma, ateş olsa cürmü kadar yer yakar." "O ne demek?" "Sana hiçbir şey yapamaz demek." "Evime bir şey yapar mı?" "Yok be. Sen merak etme, ben onlardan daha zekiyim."

Hoseok'u sevip sevmediğime karar veremiyorum, Namjoon. Sen onu çok seviyorsun. Ona 'kardeşim' diyorsun. Sen nasıl karar verdin?

Ama mesela, seni sevdiğimi biliyorum. Sanırım nedeni de belli. Hoseok bana kızıyor, ama sonra gidip beni koruyor. Beni mi önemsiyor yoksa işini mi önemsiyor anlamıyorum. Kafam çok karışıyor. Ama sen öyle değilsin, kaç zamandır görüyorum. Sen beni önemsiyorsun. O yüzden seninle ilgili kafam hiç karışmıyor. Seni iyi ki tanımışım. Buraya üç yıldır senin sayende dayanabiliyorum.

Lütfen daha fazla evde yatma. Gel burada yat. Hoseok'un kafamı karıştırmasından çok yoruldum. Ve evimi yalnız başıma özlüyorum. Sen varken sana anlatıyordum, sen de benim kadar heyecanlanıyordun. Sana ağaçları, ağaçlardan yaptığım şeyleri, yaktığım kocaman ateşleri, tuttuğum balıkları anlatıyordum. Senin de hoşuna gidiyordu. Çünkü sen de biraz benim gibisin, sen de ağaçları ve hayvanları seviyorsun, gökyüzünü seviyorsun. Ama Hoseok'a en azından şunu anlatayım diye Amande diyorum "Amande kim?" diyor. Elli kere anlattım, hiçbirinde aklında kalmadı. Çünkü beni dinlemiyor.

Of. Hoseok hiçbir şey anlamıyor. Lütfen sen gel. Ben seni özlüyorum.

Umarım hemen iyileşirsin. Bazen geri gelmeyeceksin diye ödüm kopuyor. (bu da korkmak demekmiş.)


[Y/N]

-> medyadaki parça: Sara - Low Signal

Sculptures " namgiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin