25 Nisan 2318. 'Pis dünya'cıların bittiği gün.
Günün son saatine kadar dünya üzerinde 100'den fazla sivil, 40'tan fazla güvenlik çalışanı ve akademisyeni kaybettik.
Fakat o gün, sonunda Sağlık ve Ziraat Müdürlüklerinin bütün halka artık hiçbir dezenfekte işleminin, ilaçlama prosedürlerinin geçerli olmadığını ve ağaç kesim politikalarının tamamen değişikliğe gideceğini açıkladığında adeta bütün Güneş Sistemi dünyanın haline bakıp oh çekti. Bu durumdan sorumlu herkesin mahkemede yargılanacağını öğrendiğinde herkes rahatlamıştı artık.
Ben ise gecenin ilerleyen saatlerinde anneme sahip çıkmak için koşar adım eve gittiğimi hatırlıyorum. Herkes babama çok öfkeli olduğu için 'bir taş da ben atayım' diyerek evimizin önünde toplanmışlardı. "Çık dışarı!" diye bağırıyorlardı. Beni görünce zafer nidaları atmaya başladılar. Islıklar! Alkışlar! "Çok yaşa!"lar. İçlerinden biri cüret edip evimizi göstererek "Şu evde bir ibne oturuyor!" deyince bana diyor sanıp hışımla "Ne diyorsun sen be!" diye bağırmıştım.
Ama fark ettim ki, bana ibne demiyormuş. Sadece babama sövüyormuş.
Ben de çaktırmadan "Neden öyle dedin şimdi?!" diye toparlamaya çalıştım. "O ruh hastalarından biri bu evde oturuyormuş, saklanıyor. Çıkmıyor. Siz çıkarırsınız onu oradan." dedi adam. Elime bir megafon tutuşturdular, o adamın babam olduğuna dair en ufak fikirleri yoktu. Herkes beklenti içinde babamı evden çıkarıp onlara teslim etmem için beni izliyordu.
Sokaktaki herkes ne diyeceğim diye merak etmiş, bana bakıyordu.
Birkaç adım öne çıktım, ne diyecektim, "Baba haydi teslim ol." mu? Diyemedim.
Çünkü size söylemiştim. O adam ne olursa olsun 'kahrolası' babamdı. Geri döndüm. Megafonu o kalabalığa geri verdim. Merakla bakıyorlardı bana. "Bu ev benim de evim. O ruh hastası, benim babam." dedim. Hayretle yükselen sesler duyuyordum şimdi de. Biraz duraksadı kalabalık. Ne tepki vereceğini bilemedi. Korkmuştum hayal kırıklığına uğrayacaklar, ekol bildikleri, kaptan bildikleri ben aslında hiç haz etmedikleri birinin oğluyum diye onunla aynıyım sanacaklar diye.
Sonra biri alkışlamaya başladı "Helal olsun sana!" diye. Biri daha ona katıldı. Biri daha.
Korktuğum başıma gelmedi. İnsanlar takdir ettiler sırf babam diye onun yanlışına ortak olmamış olmamı. Bir avuç temiz su, bir temiz meltem, bir çiğ damlası ve 'üç beş ağaç' için onu bile karşıma almış olmamı. Kalabalıktan biri "En doğrusunu sen bilirsin." dedi "Ne yapacaksın onunla?" Hiç düşünmedim. Ne yapacağım belliydi. "Sylvia Riordan haksız yere tutuklandı. Riordan'ın yattığı koğuşun sahibi içeride saklanıyor. Onu olması gereken yere götürmelerini isteyeceğim."
Kalabalık babamın polis aracına bindirilip götürüldüğünü görene kadar tatmin olmayacağı için bu gerçekleşene kadar orada beklediler.
Ben eve girip oturma odasına ağlayan annemin yanına koştum. "Bize ne yaptığına bak, Namjoon." diyordu. "Anne, suçlusu ben miyim?" "Oğlum, ne vardı sussaydın? Bunca yıl herkes sustu, kimse merak edip de bir tek şey araştırmadı, bir tek deney bile yapmadı. Yaşayıp gidiyorduk. Niye kaçırdın ki huzurumuzu?" Kolumu ona dolamış, şaşkınlıkla yüzüne bakıyordum "Anne, senin kafan karışmış olabilir mi? Ben huzur kaçırdım da şurada fare gibi saklanan adam sütten çıkmış ak beşik mi?" Gözyaşları içinde yüzüme baktı "Sahiden doğru mu sizin söylediklerinizin hepsi? Baban o çocuğun ölmesini umursamıyor muydu?" Başımı iki yana salladım "Babam ne Yoongi'nin, ne de başka çocukların, ne de benim yaşamamı umursamıyordu, anneciğim. Sen hayat arkadaşının böyle biri olduğuna inanmak istemiyorsun, değil mi?" Masadaki peçete topaklarından bir tane çekip aldı, burnunu çekerken gözlerine bastırdı "Nasıl isteyeyim ki, oğlum? Yuvam yıkılıyor gibi hissediyorum." Güven vermek isteyerek sıkıca sarıldım ona "Ben buradayım. Hem de alnım açık bir şekilde. Benimle gurur duyabilirsin, herkes duyuyor. Ben sokakta rahat rahat dolaşabiliyorum. Herkese her şeyin hesabını verebilirim. Ben senin yanında olacağım, senin yanında olması için odasından burnunu çıkarmaya korkan onursuz bir adama ihtiyacın yok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sculptures " namgi
Fiksi Penggemar2320 / insanların yanı günlüğüm bitti. ağlama, doktor. çok savaştın. boşluğuma iyi bak. boşluğumu doldurma. boşluğumun hayalini kur ve onu yaşat. hoşçakal. [past, present & future perfect series / future ver.]