20 - When The Last Tree Has Fallen

119 25 19
                                    

Sabahın erken saatlerinde hastane çoktan hareketlenmeye başlamıştı. Artık bu hastanedeki iki köstebeğin biz olduğumuz biliniyordu. İnsanlar ikiye bölünmüş durumdaydı: Bizim tarafımızdakiler ve bizi hain olarak görenler.

İki tarafın buluştuğu ortak payda, öfkeydi. İki taraf da birbirine öfke duyuyordu. Bir taraf bizim için 'koynumuzda yılan beslemişiz' diyordu, diğer taraf yetkili merciiler için 'besle kargayı oysun gözünü'.

Dışarıda ise insanlar birikmişti. İçeri girmek istiyorlardı. Kimileri ellerinde pankartlarla dikilmeye devam ediyordu. Kitlelerin gücüne inanıyorlardı. Kimi ise geri püskürtülmeden önce fiziki olarak saldırmak istiyordu. 

Hoseok odadan çıkmadan önce bize "Kalın burada." dedi "Yoongi'yi emanet edecek birini bulunca gelip seni alacağım." "Dikkatli ol, ihtiyacım var sana." Tereddütle yüzüme baktı "Çabalayacağım." dedi ve kapıyı arkasından kapattı.

Çok korkuyordum. Göğsüm sıkışıyordu, ilk kez böyle bir şeye şahit oluyordum. Eskiden sadece bir laboratuvarda en yakın arkadaşımla oturup çalışmaktan ibaretti her şey. Eskiden sadece kalbimde biri için çok derinden duyduğum bir sevgi beni her şeyi yapabilecek biri haline getiriyordu. Şimdi bu sevgi yine beni böyle güçlü biri yapmaya yetecek miydi? Hala yanımda oturuyor, elimi sımsıkı tutuyordu. Herkesin aksine o sakindi. Merak doluydu, korku değil. Sabahın ışıkları aynı onu ilk kez öptüğüm gündeki gibi duvara ve bize vurup yanımızda iki gölge oluşturuyordu. Diğer eliyle yüzümü okşadı "Bana bak." O kadar paniğe kapılmıştım ki hiçbir dediğine odaklanamıyordum, daha yüksek sesle söyledi "Bana bak, Namjoon." "Ben şimdi ne yapacağım?" dedim sanki söylemeyi en iyi bildiğim cümle buymuş gibi "Ben Hoseok kadar cesur değilim. Bu odadan çıkmak istemiyorum." Gülümsedi "Neden cesur değilmişsin?" "Çok korkuyorum çünkü. Korkudan ağlayacak kadar korkuyorum." "Neden hep cesur olmakla korkuyor olmayı tezat sayıyorsunuz, anlamıyorum, canım." Sessiz kaldım, bana güç vererek konuşmaya devam etti "Hoseok'un kıçından ter akmıyor mu sanıyorsun? Herkes korkar. Hatırlasana, sen de hep bir şeylerden tedirgin oldun. Ama kaçmadın. Bir kere, sadece bir kere seni bir şeye zorladıklarında karşı koyamadın ama o zaman da gördün değil mi, kaçmak her şeyi daha kötü yapıyor." "Seni bırakmak istemiyorum." "Ben başımın çaresine bakarım. Olmadı, sekiz yıl önceki gibi yine kaçıp ağaca tırmanırım. Hoseok senin için geri geldiğinde arkana bakmadan çık. Cesur insanlar da korkar." Sonra beni kendine çekti, başımı omzuna yaslayıp sıkıca sarıldı bana "Sana ne olacaksa, bana da o olacak. Hiç unutmaman gereken şey ise, benim seni ne kadar çok sevdiğim."

Daha iyi hissetmiştim. Ama yine de onun bu küçücük bedeninin içinde, benim gözümde devasa bir hale gelen güzelim ruhu bana dokunuyordu. Bu odadan çıktığım zaman, kesinlikle onun için geri dönecektim.

On dakika kadar sonra Hoseok kan ter içinde geri döndü, arkasında beş kişi vardı. "Bunlar bizden. Burada duracaklar, kimsenin girmesine izin vermeyecekler." "Güveniyor musun onlara?" Hoseok arkasındaki beşliye baktı, gülümsedi "Kendimden çok güveniyorum. Onca yolu bunun için tepmişler çünkü." Neyden bahsettiğini anlamamıştım, ama yine de bir kere yanımda beni cesaretlendiren, herkesten çok sevdiğim insanı "Umarım bu seni son öpüşüm olmaz." diyerek öpmüş ve sonra dediğini  yapıp arkama bakmadan çıkmıştım odadan. 

Yanımda hızla yürüyen Hoseok'a sordum "Kim bunlar, sahi?" hastanenin ortasında zemin kata bakan büyük bir boşluk vardı, aşağıyı gösterdi. Her yer hastaneyle uzaktan yakından alakası olmayan insanlarla doluydu. Herkes koşturuyordu "Ne oluyor burada, Hoseok?" "Odadan çıktığımda insanlar çoktan kapının önünde toplaşmışlardı. Bana yardım etmek isteyen bir avuç sağlık çalışanıyla herkesten önce davranıp dış kapıyı açtık." "Niye yaptın bunu?" Burnundan güldü "Çünkü ben kaos istiyorum." "Dalga geçme, ortalık mahşer yeri ve sen hala gülüyorsun. Niye yaptın diyorum." "Namjoon, abartma. Sadece bizi ziyaret etmek isteyen sinirli dostlarımızı içeri buyur ettim. Ettim ki, başhekimi ve öğretim üyelerini kollarından tutup buradan çıkarsınlar." "İçeride bizden olan insan sayısı artsın istedin. Öyle mi?" "Aynen öyle." Hızla yürürken çağrı cihazına baktı, kaşları havaya kalktı ve kafasını salladı. "Tam zamanında bütün bu öfkeli kalabalığı hastaneye sokmuşum. Acil durum toplantısı varmış." Sırıttı "Onur konuğu olarak gideceğim." "Ben gelmiyor muyum?" "Sen insanların birazını toplayıp benim arkamı kollasınlar diye toplantı odasının önüne getiriyorsun. Birazını da Yoongi'nin odasının önüne yolluyorsun. Ben de sana toplantıda ne konuşulduğunu anlatıyorum."

Sculptures " namgiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin