Yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Ten oğlumla beraber beni terk etmişti çünkü en yakın arkadaşım Jaehyun'dan bir oğlum var. O sırada sarhoştum ve jaehyun beni anlayan tek kişi olduğu için yanımdaydı. Bir erkeğin ihtiyaçları olabiliyordu ama kocam bunu reddetmişti çünkü hamileliğinin son aylarında olduğu için çok tehlikeli olacağını söylemişti. Bu yüzden en yakın arkadaşımla birlikte olmuştum. Bu yanlıştı ama bir şekilde güzel hissettiriyordu. Ama sonra... hala yanlıştı.
Jaehyun'dan bir oğlum olduğunu öğrendikten sonra, onu görmeyi kabul ettim. En yakın arkadaşımın kapısını tıklattığımda, hiçbir zaman aynı anda hem gergin ve hem de suçlu hissetmemiştim. Kapı açıldı ve ilk önce beni annesi karşıladı.
"İçeri gel, Taeyong."
"Teşekkür ederim."
Şaşırtıcı bir şekilde annesi bana kızgın değildi. Jaehyun'a yaptığım her şeyden sonra, benden nefret ediyor olması gerekiyordu, doğru muydu?
Koltuğa oturmamı teklif edip içmem için bir içki bile vermişti. Annesi izin isteyip odadan içeri girmişti.
Birkaç dakika sonra Jaehyun kollarından tuttuğu bebekle odadan çıkmıştı. Yanıma gelmişti ve dizlerinin üzerine çöktü. Minik oğlumun yüzünü görmüştüm. Mark gibi aynı bir melek gibi görünüyordu. -çok saçma bir cümle oldu sorry- Aynı abisi gibi çok güzel görünüyordu.
Oğlumun bana karşı gülümsediğinde gözyaşlarım dökülmeye başlamıştı. Jaehyun onu kucağıma almam için bana uzattı ve onu kollarımın arasına aldım ve sarıldım.
"Onun ismi ne?" Jaehyun'a sormuştum. Gözlerine baktım ve çok üzgün hissediyordum.
"Jeno.."
"Ne kadar güzel bir isim.."
"Jung Jeno.."
"Jae.."
"Senin bir ailen var, Taeyong. Söylediğin gibi..."
"Ama hala onun babasıyım, Jae. O bir Lee olmalı." Jaehyun'un gözleri kocaman açılmış bir şekilde açılmış ve bana bakmıştı, korkuyla.
"Oğlumu benden alma, Taeyong.." Jaehyun önümde ağlamaya başlamıştı ve bu bugün görmek istediğim son şey bile değildi.
"Yapmayacağım.. Jae.. sadece sorumluluk almak istiyorum." Bana güvenmesini sağlamaya çalışıyordum ve kucağımdaki minik oğulumun alnına minik bir öpücük bıraktım. Jaehyun cevap vermemişti ama hala biraz tereddüt ettiğini biliyordum.
"Onun da bir babayla büyümeye ihtiyacı var."
Zamanımı Jaehyun ve oğlumla geçirdikten sonra Ten'i aramaya karar verdim.
"Ten, şükürler olsun telefonu açtın."
".."
"biliyorum hala bana sinirlisin, Ten ama bilmeni istiyorum ki seni ve Mark'ı çok seviyorum. "
"..."
"Ten lütfen bunu düzeltebiliriz. Ailemizi düzeltebiliriz."
"Taeyong..."
"Efendim bebeğim?"
Bunu bana nasıl yapabildin?"
"Üzgünüm, Ten."
"Kararımı değiştirmeyeceğim, Taeyong. "
"Hangi karar ,Ten?"
"Boşanalım."
"NE? Ten bunu yapamayız. Seni seviyorum, ten."
"Ama canım acıyor, Taeyong. En yakın arkadaşından bir çocuk sahibi olduğunu görmeye dayanamıyorum. Bu beni mahvediyor."
"Ten..."
"Boşanalım yoksa Mark'ı göremezsin?"
Seçin yapamazdım. Ten'i sevdiğim kadar Mark'ı da seviyordum. İkisinide çok seviyordum.
"Mark'ı bundan uzak tutalım." Ona söyledim.
"Eğer onu görmek istiyorsan Taeyong, boşanma davası açalım. Tek yolu bu."
~~~
Yazar hanım kitap kapağını çok tatlı olduğunu söyledikten sonra kalbim:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Lee's [Tr]
General FictionLee Taeyong'un iki oğlu var. Ten'den olan büyük oğlu Mark soğuk kalpliğiyle bilinirdi. Jaehyun'dan olan küçük oğlu Jeno ise abisinin tam tersi bir kişiliğe sahipti. İki kardeşte birbirlerinden oldukça nefret ediyorlardı ve ikisi de "Donghyuck" adınd...