Gayri meşru bir çocuk olarak doğmuş olmak beni her zaman kaybeden olacakmışım gibi hissettiriyordu. Bunun hakkında düşünmek istemiyordum ama sadece babamın gururlandırmak ve hayattaki statümü gizlemek için ne yapmam gerektiğine odaklandım. Mark hyung, ne olursa olsun meşru olandı ve ben her zaman babalarımın hatasından doğan bir çocuk olacaktım. Hatta iki babamda birbirini sevmeye başlasa bile, bir hatadan doğmuş olduğum gerçeği değişmiyordu.
Daha iyi olmayı denedim. Kendimi yasal bir çocuk gibi hissetmek için çok fazlasıyla çabaladım. Mark hyungun sahip olduğu şeylerde geçebilmek için her gece çalıştım. Biliyorum bu tamamen yanlıştı ama onu başka şekilde yenmek iyi hissettiriyordu.
Onun yasallığını kıskanıyordum. Mark hyung'un babamdan aldığı sevgiyi kıskanıyordum. Babam Ten hala hayattayken ilk olarak Mark hyungu seçmişti, benim yerime. Hatta babam, sorumluluk almaya karar verdiğinde bile, onun kalbinde Mark hyung ve Ten her zaman bir numara olacaktı, bizden her zaman öncelikli olacaklarını biliyordum.
Yine de kardeşimi seviyordum. Her zaman bir abiye sahip olmanın nasıl hissettirdiği hakkında hayaller kurardım. Kardeşler arasındaki ilişkileri hep kıskanırdım. Her zaman Mark hyungla yakın olmak istiyordum, onun arkadaşı olmak ve onun güvendiği bir kardeş olmak. Mark hyung bunu yapmama hiç izin vermedi. Bunun yerine bizden nefret etti, özellikle annemden.
Mark hyung anneme kabalık ettiği zamanlardan nefret ediyordum. Annemin ilk başta korkunç bir hata yaptığını biliyordum ama Mark hyunga iyi bakmaya çalışarak düzeltmeye çalışıyordu. Annem her zaman Mark hyung tarafından hayalet muamelesi görüyordu ve bundan nefret ediyordum. Mark hyungu sevdiğim kadar, anneme böyle davrandıkça ondan nefret ediyordum. Bu yüzden bu kadar çalışıyordum, ona ne yaptığını fark ettirebilmek için. O bu yolu seçmişti ve ben de ona katıldım.
Teneffüs sona erdiğinde herkes sınıflarına gitmeye başlamıştı. Birisine çarpmadan önce sınıfa yürüyordum. Çarptığım kişiye baktığımda kardeşim olduğunu fark etmiştim.
"Üzgünüm." Sırıtarak söylemiştim ama o yine beni görmezden gelmişti.
Ders başladığında her şey benim için oldukça iyi gitmişti. Beklediğim gibi, Mark hyung yine uyuya kaldığı için azar işitmişti.
Sınıftan gitmek için üç dakika kalmıştı ve telefonumun titrediğini hissetmiştim. Öğretmen tahtaya bir şeyler yazarken mesaja bakmaya çalıştım.
Nana:
Selam, Jeno! Projemizi yapmak için okuldan sonra bulaşacağımıza karar vetrdiğimizi hatırlatmak istedim. Tamam mı?
Jeno:
Tabiki, okuldan sonra sizin evde kalacağım. Babama haber verdim bile
Nana:
pekala! Seni campusun dışında bekleyeceğim tamam mı?
Jaemin ya da daha çok Nana çocukluğumuzdan beri en yakın arkadaşımdı. Aslında komşumuzun oğluydu. Babası, ona her hafta bedava elma verdiğin için beni çok severdi. Nana o zamandan beri hep yanımda olmuştu. Yükselişlerimi ve düşüşlerini ve en gizli sırlarımı bilirdi.
Zil sonunda çaldı ve bu sınıfın sonunda bittiğinin işaretiydi. Bende dahil herkes eşyalarını topladı ve sınıftan çıktı. Mark hyung eşyalarını toplamamıştı yine, hala aslında kitap olan yastığının üzerinde uyuyordu. Masasının yanına gidip onu uyandırmaya çalıştım.
"Hyung." Omzunu sarsarken söylemiştim. Başını kaldırıp bana bakmıştı. Eline vurulup kendinden uzaklaştırdı ve doğrulup sandalyesine yaslandı. "Bana dokunma!" Eşyalarını toplarken söyledi.
"Ve bana bir daha hyung deme." Tüm eşyalarını çantasına koyup hızla beni yalnız bıraktı.
Telefonumum bipledi ve Jaemin'in evine gelmeden önce ne getirmeme gerektiğini söyleyen mesajını okudum. Koridorda yürürken en yakın arkadaşıma cevap yazıyorken tekrar birisine çarpmıştım. Ona çarptığım yere poposunun üzerine düşmüştü. Ayağa kalkmasına yardım ettim ve teni tenime değdiğinde bir şeyler hissetmiştim. Gözlerinin içine baktım ve elektiriğe kapılmış gibi hissettim. O çok güzeldi.
"B-ben ü-üzgünüm, e-etrafa bakmı-"
"Sorun değil. Bir sonrakinde daha dikkatli ol. Tamam mı" gülümsedi ve yürümeye devam etti.
İki dakikada güzelliğiyle aptala dönmüştüm. Yakın arkadaşım tekrar bana mesaj atığında gerçekliğe geri döndüm.
Jeno:
O çok güzel.
Nana:
ne? Nerede olduğunu soruyorum? Ve o kim?
Jeno:
Sana daha sonra anlatırım, yoldayım.
Nana:
Tamam.
Daha önce hissettiğim şeyin ilk görüşte aşk olduğuna eminim.
En yakın zamanda ismini öğrenmem gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Lee's [Tr]
Aktuelle LiteraturLee Taeyong'un iki oğlu var. Ten'den olan büyük oğlu Mark soğuk kalpliğiyle bilinirdi. Jaehyun'dan olan küçük oğlu Jeno ise abisinin tam tersi bir kişiliğe sahipti. İki kardeşte birbirlerinden oldukça nefret ediyorlardı ve ikisi de "Donghyuck" adınd...