Mark telefonuna birisinden gelen mesaj bildirimi sesiyle uyanmıştı. Telefonuna baktı ve mesaj atacağını hiç beklemediği birisinden gelen mesajı gördü.
Hyuck:
Günaydın, Mark hyung. Umarım bugün iyisindir. Kahvaltını et, tamam mı? Ben senin için hazırladım. <3
Telefonunu kapatıp görmezden gelmek üzereyken telefonu tekrar beepledi.
Hyuck:
Mesajımı görmezden gelmeye çalışırsan odandan içeri girerim ve lezzetli yemeğimi ağzına tıkan kişi olurum. :P
Mark istemsizce mesaja gülümsemişti ama daha sonrasında geçen gün olanları hatırladı. Tekrar modu düştü ve uykusuna geri dönmeye karar verdi.
Bir kaç dakika sonra, yüksek sesli bir gümleme tekrar onu uyandırdı. O zaman, donghyuck'u yüzündeki geniş gülümsemeyle tepsiyi tutarken gördü.
"Sen ne yapı-?"
"Sana söylemiştim, Mark hyung.. mesajımı görmezden gelirsen, kahvaltıyı boğazına tıkan tek kişi olacağımı." Dedi ve tepsiyi Mark'ın yanına bıraktı.
"Benim için hotdog ve yumurta mı pişirdin?" Mark inanamadığını belli edercesine sordu ama Donghyuck konuşmasını tam anlamıyla bir kaşık dolusu pirinç ve hotdogu ağzına tıkarak kesti.
"Neden.. sen... *munch munch* bunu... yaptın?" Mark ymeemği çiğnerken sormaya çalıştı.
(Bunu cidden nasıl çevireceğimi bilemedim. Sesli bir şekilde yiyor ve ne biliyim *şapur şupur * falan oluyor Türkçede tam bir yemek çiğnerken çıkan ses aklıma gelmedi.)
"Sana söylemiştim, Mark hyung. Seni asla yalnız bırakmayacağım. Anladın mı?" Donghyuck dedi ve bir kaşık dolusu pirinci ağzına tıktı.
"Ayrıca, bayıldın çünkü kahvaltını ve öğle yemeğini yememiştin. Düşündüm ki, benim yüzümden üzgündün ve sağlığını böyle görmezden geldin." Donghyuck bazı yemekleri onun ağzına tıkarken devam etti. Mark, Donghyuck burada onunla olduğu için mutlu hissediyordu ama neden burada olduğunu anlamış gibi görünmüyordu.
Net bir şekilde geçen gün Jeno'ya sarıldığını hatırlıyordu ama nasıl Donghyuck bayıldığını biliyordu?
"Bayıldığımı kim söyledi?" Mark, donghyuck onun için başka bir kaşık hazırlarken sordu.
"Seni bulan kişi bendim, aptal." Mark'ın şaşkın ifadesi yüzünden kıkırdadı.
"Yalnız olduğunu fark ettiğimde seni takip ettim. Aslında sana olan sözümü bozmak istemedim. Jeno benim arkadaşım ama sen ondan daha önce arkadaşımdın, anladın mı?" Donghyuck gülümsedi ve Mark sadece ona baktı. Pirinç ve yumurta dolu son kaşığı onun ağzına tıktı ve peçeteyle dudaklarının kenarını sildi.
"Sadece seninde mutlu olmanı istiyorum, Mark. Seni ilk gördüğümde kendime verdiğim söz buydu." Dedi ve direkt Mark'ın gözlerine baktı. Mark, donghyuck'un sesindeki samimiyeti hissetmişti ve bu onu tekrar Donghyuck'a güvenmeye itti.
"Ben üzgünüm, Donghyuck." Mırıldandı. "Ne için?"
"Sana soğuk olduğum için."
"Buna alıştım Mark. Ama lütfen, tekrar gülümsemeni istiyorum. Tamam?"
Donghyuck ona en sıcak gülümsemesini sundu. Mark karşılık olarak gülümsemesine sebep olan şey Donghyuck'un sevimli haliyle kıkırdamasıydı."Işte böyle olmalı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Lee's [Tr]
General FictionLee Taeyong'un iki oğlu var. Ten'den olan büyük oğlu Mark soğuk kalpliğiyle bilinirdi. Jaehyun'dan olan küçük oğlu Jeno ise abisinin tam tersi bir kişiliğe sahipti. İki kardeşte birbirlerinden oldukça nefret ediyorlardı ve ikisi de "Donghyuck" adınd...