"Senden hoşlanıyorum.""Sen.. ne?"
"Senden hoşlanıyorum, Doghyuck."
"Jeno bundan emin misin?"
"%100 eminim, Donghyuck. Bir sorun mu var?" Donghyuck derin bir nefes aldı. Tabiki, bu kocaman bir sorundu. Arkadaşınız size açıldığında ve sizde onunla aynı hislere sahip olmadığını bir durumla nasıl baş edebilirdi?
Zaten jeno cevabını biliyormuş gibiydi.
"Eğer henüz... benden hoşlanmıyorsan bu sorun değil Donghyuck... senin için bekleyeceğim. Ve lütfen, bu itirafımın arkadaşlığımızı bozmasına izin verme." Jeno rica etti ve güven verici tatlı bir gülümseme sundu. Diğeri gülümsemesine karşılık vermek dışında bir şey yapamadı. En azından, son zamanlarda Jeno'nun neden öyle dvrandığını öğrenmişti. Şimdilik rahatsız edici olabilirdi ama bir gün bununda geçeceğine inanıyordu.
(Hyuck sen varya ruhsuz bir öküzsün...)
"Bu gün ne yapmak istersin?" Jeno garip sessizliği bozarak sordu. "Senin yapmak istediğin bir şey."
"Oyun salonuna gidelim."
Mark babasıyla beraber yalnız eve geldi, mezarlıktan sonra. Taeyong Mark'a oyuncak ayı sorunu yüzünden rezil olduğunu anlattıktan sonra Jaehyun'a pasta almaya karar vermişlerdi.
"Pasta ne için?" Jaehyun sordu. Mark hafifçe babasını dürttü ve Taeyong sevgilisine cevap verdi. "Sadece hergün bize yemek hazırlamak için çok uğraşıyorsun bu yüzden karşılığında sana pasta almaya karar verdik." Mark babasının saçma açıklamasına gülmek istiyordu ama Jaehyun sadece kabul etti.
"Teşekkür ederim, Tae. Teşekkür ederim, Mark." Dedi ve ikisinide alnından öptü.
Mark mutlu hissetmekten başka bir şey yapamadı. Tekrar aynı hissi yıllar sonra hissettiğine inanamıyordu... bir aileye sahip olmanın verdiği hissi.
"Anne, ben geldim." Jeno oturma odasına girerken söyledi. Yemek odasından gelen yüksek sesli kahkahaları ve konuşmaları duymuştu ve ne olduğunu görebilmek için hızla oaraya gitti. Annesi, babası ve Mark hyungun oyun oynadıklarını gördü ve sanki çok fazla eğleniyorlarmış gibi görünüyordu. Jeno, annesininin Mark hyung'la daha çok anlaşmaya başladığınını fark ettiğinde kendisini kıskanmaktan alıkoyamamıştı. Jaehyun onun orada olduğunu fark edene kadar Jeno öylece üçünün eğlenmesini izlemişti.
"Oh, Jeno... Burada mıydın? Gel ve bize katıl." Jaehyun onlara katılması için eliyle işaret etti.
"Hayır teşekkürler anne. Aslında yorgun hissediyorum. Gidip uyuyacağım." Dedi ve üst kata kendi odasına ilerledi. "Önce gidip temizlen, tamam mı?" Jaehyun Jeno'nun duyması için bağırdı ve geri oyna döndü.
Lee evinde sabah olmuştu ve iki kardeş aynı anda aşağı kata inmişti. Jeno ve Mark ikiside ilk kimin yerine geçeceğine dair minik bir yarış yapıyorlardı ve Mark Jenoya karşı kaybetmişti. Jeno sadece yemeğini yiyen kardeşi Marka sırıttı. "Ben hala tembel bacakların üzerinden Donghyuck'un kalbini kazanacağım."
(Büyük ihtimalle kaybettiğinden öyle diyor gibi. Ben öyle anladım.)
"Git kendinle böbürlen. Donghyucktan vazgeçmeyeceğim ve sana karşı kazandığımdan kesinlikle emin olacağım. " Mark bağırarak karşılık verdi.
"Sadece bilirsin ya, Donghyuck'a dün gece açıldım."
"Ve kesinlikle eminim seni geri çevirmiştir."
"Aslında, yapmadı." Mark dondu. "Oyun salonunda dün akşam çok güzel vakit geçirdik. Daha çok tam bir buluşma gibiydi." Jeno devam ettiğinde Mark'ın sinirden yumruklarını sıkmasını sebep olmuştu. Kardeşini yumruklamak istiyordu ama Jaehyun'un orada olması onun durmaya zorladı. Eğer Jaehyun mom orada olmasaydı, Şimdi Jeno bir alçıya sahip olacaktı. Diye Mark düşündü ve bir kaşık dolusu kimçi ve pilavı sinirlice ağzına tıktı.
"Mark, dikkatli ol tatlım. Böyle yemeye devam edersen dişlerin zarar görebilir." Jeno'nun iğrendiğini gösteren bir surat ifadesine sebep olacak bir ilgiyle Jaehyun söyledi.
Mark ve Jeno ilk defa birlikte okula gidiyorlardı. Eğer birlikte demek oluyorsa, öyle olmalıydı... gerçekten yan yana sınıflarına giden yolda yürüyorlardı. Her zamanki gibi, iki kardeşte kampüsün konuşma konusu olmuşlardı. Jeno okulun mükemmel rol modeli oluyordu ve Marksa tamamen tam tersi. Jeno, jeno, Jeno yine her yerdeydi. Diye düşündü Mark ve ona karşı surat asan herkesi görmezden geldi. Neden onunla yürüdüğünü bile bilmiyordu. Tek istediği tekrar sınıfa geç kalmamaktı.
Sınıfa girdiklerinde, herkes kendi sırasına geçti. Mark pencerenin yanına geçerken Jeno'da önüne geçti. Sonunda ders başladığı zaman, Jeno'nun Donghyuck'a açıldığını düşünmekten kurtulamıyordu. Adımlarını şimdi atması gerekiyordu yoksa Donghyuck'u kaybedecekti.
"juliet'e zehri içmek üzereyken eşlik eden kişi kimdi?" Bay Kim sordu ve gözlerini sorusunu cevaplayabilecek birini bulmak için öğrencilerde gezdirdi. Dinlemediği çok belli olan, pencereden dışarıya bakan çocuğu seçti.
"Mark Lee?" Mark'ın penceredeki dikkati dağıldı ve dikkatsizce cevapladı. "Donghyuck." Herkes cevabına güldü ve Mark canlı canlı yakılmak istediğine yemin edebilirdi.
"Peki, biliyorum gerçekten erkek arkadaşını çok seviyor olabilirsin Mark Lee ama bu soğru cevap değil, tamam mı? Yani kim doğru cevabı verecek?" . Mark öğretmeninin açıklamasıyla kızardı.
"Evet, Jeno." Bay Kim kardeşini işaret etti. "cevap Romeo."
"Doğru cevap. Aferin, Jeno."
Mark aslında her zaman kardeşinin övgülerini bozmaya çalışırdı ama ilk defa, mark tamamen umursamadı. Sadece derste değil tüm gün boyunca kızarmasına sebep olan o kelimeye odaklanmıştı "erkek arkadaşı".
Aslında kulağa kötü gelmiyordu. Mark düşündü ve tekrar yanakları kızardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Lee's [Tr]
General FictionLee Taeyong'un iki oğlu var. Ten'den olan büyük oğlu Mark soğuk kalpliğiyle bilinirdi. Jaehyun'dan olan küçük oğlu Jeno ise abisinin tam tersi bir kişiliğe sahipti. İki kardeşte birbirlerinden oldukça nefret ediyorlardı ve ikisi de "Donghyuck" adınd...