Merhaba! Adım Lee Donghyuck ve Jeju adındaki güzel adadan gelen transfer öğrenciyim. Babamın patronu bizi buraya gönderdiği için ailem Seoul'e taşınmıştı. Burada yeniydim ve hala konuşabileceğim bir arkadaşım yoktu. Bu yüzden kütüphanede kalmayı seçiyordum.
Yalnız oturan birkaç kişiye baktım. Pencereye yakın taraftaki sevimli kahverengi saçları ve gözlüğü olan çocuğu gördüm. Onunla arkada olmak istiyordum bu yüzden onunla konuşmaya karar verdim. Bana karşı soğuk bir tepki vereceğini beklemiyordum ve bu onunla daha çok arkadaş olmak istememe sebep oluyordu. Hiçbir zaman popüler ve campüste konuşulan kişilerle arkadaş olmak istemiyordum. Sadece hayatında ciddi sorunları olan normal bir arkadaş istiyordum. Ona yardım etmek ve bir şeyleri değiştirmek istiyordum ve bu sebeple sevimli kahverengi saçları olan önümdeki çocuğu seçmiştim. Biliyordum, bana ihtiyacı vardı.
Kütüphaneden çıkmak için yürüyordu ve ben de hareketimi yaptım.
"BU ARADA ADIM DONGHYUCK! TANIŞTIĞIMIZA MEMNUN OLDUM, KANKA!"
Bağırmıştım ve herkesin bize bakmasına sebep olmuştum. Eğer zoru oynayacaksa, ben de tüm sansımı zorlamaya hazırdım. Bu benim özel yeteneğimdi.
Ders bitmişti ve sevimli kahverengi saçlı çocuğu sınıfından aceleyle çıkarken görene kadar koridorda yürüyordum. Onu yakalayacakken, birisine çarpıp kalçamın üzerine düşmüştüm. Ayağa kalkmama yardım etmişti ve benden özür diledi sonra kahverengi saçlı çocuğun arkasından koşarak takip etmeye geri döndüm.
Kapının önüne oturdu ve onun yanına oturmaya karar verdim. Şaşırmış yüzüyle bana baktı ve sevimliliğinden dolayı ona karşı kıkırdadım. Ona yaklaştığınızda daha tatlı görünüyordu. Kaşlarını çattı ve tekrar sandalyesinden kalktı.
"Neden beni takip ediyorsun?" Sormuştu.
"Sana söylemiştim, seninle arkadaş olmak istiyorum."
"Arkadaşa ihtiyacım yok."
"Hayır. Güven bana kesinlikle ihtiyacın var."
"Uzakta dur benden."
"Hayır. Beni uzaklaştırmaya çalışırsan, seni daha çok takip ederim."
"Neden ben?"
"Çünkü neden olmasın?"
"Uf.. pekala."
"Daha önce de söylediğim gibi, ben Donghyuck, Mark."
"Ismimi nereden biliyorsun?"
"Bir isimliğe sahipsin." Mark isimliğine baktı ve kendine lanet etti. Ona gülmek istemiştim ama kendimi tutmuştum, şuan ciddi olmam gerekiyordu.
"Neden hala burada oturuyorsun?" Ona sorduğumda şükürler olsun ki sorumu görmezden gelmemişti.
"Sadece eve gitmek istemiyorum."
"Peki, buradan başka bir yere gitmeyi düşünüyor musun?" Tekrar sordum ve bu Mark'ın şaşkın bir yüzle bana bakmasına sebep oldu.
"Ne?"
"Demek istiyorum ki, eğer istersen birlikte takılabiliriz. En azından zaman geçirmiş oluruz.""Ne demek istiyorsun?"
"Sadece beni takip et." Kolunu tutup onu okul kampüsünden çıkarırken söylemiştim.
~~~
Olabilecek minik hatarlar için özür dilerim. ;-;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Lee's [Tr]
General FictionLee Taeyong'un iki oğlu var. Ten'den olan büyük oğlu Mark soğuk kalpliğiyle bilinirdi. Jaehyun'dan olan küçük oğlu Jeno ise abisinin tam tersi bir kişiliğe sahipti. İki kardeşte birbirlerinden oldukça nefret ediyorlardı ve ikisi de "Donghyuck" adınd...