Anne ve babamızın evleneceğini öğrendiğimizden beri neredeyse bir ay olmuştu (Mark hyung ve benim mutluluktan yerimizde duramadığımız zamandı, çünkü bir araya gelmeleri çok uzun sürmüştü) annem sürekli düğün için bir yerleri araştırmamı istiyordu. Ben annemle beraber düğün davetiyeleri, kıyafetler ve yiyeceklerle ilgilenirken Mark hyungsa yemin için uygun bir kilise alanı ve giriş alanı arama konusunda babama eşlik ediyordu. Düğün seremonisi kendileri hazırlamaya karar verdikleri için bir organizatör tutmamışlardı. Donghyuck organizasyon işlerini halletme konusunda yardım ediyordu ve planları hazırlarken mükemmel bir iş çıkartığını söyleyebilirim.
O gün, geleceğin çiftleri için mükemmel takımı arıyorken jaemin'de bize katılmıştı. Annem Neredeyse iki saattir mükemmel olacak olan takımı takımı arıyordu ve Jaemin bu konuda hiçte yardımcı değildi. Annemin ona dair en çok sevdiği şey olan aşırı titizliği ve seçiciliğiydi. Aşırı derecede sıkılmıştım ama onlar Jaemin'in beğenmediği kıyafetleri değiştirmekle meşgullerdi.
"Bu renk, sarı yoğunluktaki düğün seremonisiyle uyuşmuyor, eommonim. Şunu seçmelisin çünkü rengi en iyi uyuşan o ama pekte iyi bir kıyafet gibi değil. Bu türden kumaşa ve renge sahip başka takımlarınız var mı?" Jaemin yetmişinci defa terziye sordu. Annem pek konuşmuyordu ama Jaemin'e hak verdiğini biliyordum.
Damatlık seçerken geçen iki buçuk saatten sonra, annem kendisine en iyi şekilde uyan, belirgin sarıları olan beyaz bir takımı sipariş etmişti. "Takımı seçmem konusunda yardım ettiğin için çok teşekkür ederim, Jaemin. Bu işlerde çok iyisin." Dedi annem biz park alanına yürüyorken. "Çok rica ederim, eommonim."
"Söyle, daha sonra bizimle akşam yemeğine katılmak ister misin?" Ben ona şaşkımca bakıyorken annem sordu. Gerçekten Jaemin'i ailecek olan akşam yemeğimize mi davet etmişti? Eğer konu aile yemeğiyse, bu çok önemli olduğu anlamına geliyordu çünkü aile dediğimiz= annem, babam, ben hyung ve artı olarak büyükbabakar ve annannelerimizdi. Mark hyungun Donghyuck'u getirip getirmeyeceğini bilmiyordum çünkü bir önceki seferde onu erkek arkadaşı olarak tanıtmıştı. Artık aileden birisi gibiydi, yani... ama Jaemin? Bilmiyorum. O en yakın arkadaşımdı ama erkek arkadaşım değildi... şimdilik.
"Tabi. Ne zaman?" O an, Jaemin yardım istermişcesine bana bakıyordu. Şuan annemin daveti yüzünden aşırı gergindi, biliyordum sonuçta kim olmazdı ki? Ona her zaman büyüklerin çoğunlukla korkunç olduklarını anlatıyordum, özellikle baba tarafımın. Mark hyungun Donghyuck'u getirdiği gün, Donghyuck sürekli mırıldanıyor ve onu rahatlatması için Mark hyungdan yardım istiyordu ve ben, büyükannemin ona Jeju ve ailesi hakkında soru sorduğu zaman ne kadar gergin olduğunu hissetmiştim. Şükürler olsun ki Donghyuck oldukça nazik ve komik birisiydi, ki büyükler onu sevmişti.
"8'de. Jeno seni almaya gelir."dedi annem bana göz kırparken. Anne, lütfen?
"P-peki." Jaemin gergince cevap verdi ve hepimiz mükemmel pastayı seçmek için pastaneye girdik.
Benim için gerçekten çok uzun bir gün olacaktı.
Çoktan saat öğlen 6:25 olmuştu ama hala akşam yemeği için en uygun takımı seçememiştim. Ne giyceğimi sormak için Mark hyungun odasına gittim çünkü siyah ve beyaz takım arasında karar veremiyordum ki ikiside bana oldukça yakışıyordu.
"Hyung? Meşgul müsün?" Kapıyı tıklattım ve kapıyı açtığı zaman, arkasından birisinin şarkı söylediğini duyabilmiştim. Donghyuck çoktan buraya mıydı?
"Sadece beş dakika. İçeride Hyuck üstünü değiştiriyor." Dedi ve kapıyı kapattı. Bir kaç dakika sonra , hyung kapıyı açtı ve bende içeri girdim. Donghyuck mavi bir polo ve siyah kumaş pantolon giymişti aynı Mark hyungun üzerindekiler gibi. Hyung bunları giymesini istemişti, buna emindim. Couple kıyafetleri giyiyorlardı... sevimli görünen? Gülünç.
"Couple poloları? Gerçekten mi, hyung? Donghyuck?" İfademe gülmelerine sebep olarak sordum.
"Ne? Bu gerçekten sevimli, tamam mı?" Diye savundu Donghyuck ve bu alayla gözlerimi devirmeme sebep olmuştu. "İlk başta, hyungtan kıyafetlerim hakkında fikir almak istiyordum ama bunu gördükten sonra, siz ikinize sorarak çok büyük bir hata yaptığıma karar verdim."
"Öyleyse o zaman, git ve Jaemin'e sor. Duyduğuma göre kıyafet seçme konusunda oldukça iyiydi."dedi Mark hyung ve bana gülümsedi. Cidden mi? Mark hyung? Sen de mi?
"Yapamam."
"Neden yapamazsın?" Diye sordu Donghyuck.
"Ben sadece.... yapamam işte..."
"Çünkü?" Diye sordu Mark hyung.
"NEDEN İKİNİZDE BANA KARŞI BİRLİK OLDUNUZ?"
"Çünkü sen fazla belli ediyorsun, Jeno. Sen de Jaemin'den hoşlanıyorsun." Dedi donghyuck ve o zaman, Mark hyung elimdeki siyah takımı tuttu. "Siyah sana yakışıyor. Bunu giymelisin ve akşam yemeğinden sonra gidip Jaemin'e açılmalısın. Annemin onu davet etmesine şaşırmamalı çünkü sen ondan hoşlandığını kabul edemeyecek kadar aptalsın." Dedi ve sırtımı patpatladı.
"Ama bunun için cesare-"
"Sakın sikiklik yapıp cesaretin olmadığını söyleme çünkü var. Daha öncesinde bana açılmıştın, değil mi? Şimdi neden yapamayasın?" Donghyuck sözümü kesmişti ve o an, o haklıydı. Adam gibi davranmam gerekiyordu.
"Peki."
"İyi şanslar, küçük kardeşim." Dedi Mark hyung ve gitmem için kapıyı açtı. "Akşam yemeğinden önce yapmamız gereken şeyler var."
"Lütfen, korunun?" Diye dalga geçtim"Oh, öyle yapacağım." Fısıldayarak cevap verdi Mark hyung göz kırparak ve Donghyuck domates kırmızısına dönmüş yanaklarıyla omzuna yumruk attı.
7:30
Gergin bir şekilde Na malikanesinin kapısını tıklattım, bu oldukça garip hissettiriyordu çünkü normalde, evlerinden içeri dalar ve kendi evimmiş gibi koltuklarına uzanırdım. Kapı kulpunun hareket ettiğini gördüğümde yutkundum ve Yuta-ssi görüş aranıma girmişti.
"Neden kapıyı tıklatıyorsun? Hadi gel içeri." Dedi Yuta-ssi içeri girmem için kapıyı sonuna kadar açarken. Yuta-ssi hep beni sevmişti zaten. Her zaman ona bedavaya elma veriyordum önceden ve o da her zaman apıyı tıklatmama gerek olmadan evlerine girmeme izin veriyordu. Bana hep gerçek oğluymuşum gibi davranırdı. Hatta ona Yuta diye seslenmemi istemişti ama bunu kabul etmemiştim, neredeyse babamla yaşıt olan birisine öyle seslenmek kabalık olurdu.
"Jaemin-ah! Jeno burada!" Diye bağırdı ve favori nintendo oynunun başına geri döndü. Daha önce söylemiştim, babamla aynı yaşta olduğunu ama ruhen bir genç bir çocuk gibiydi aynı zamanda bu hem havalı hemde garipti.
Bir kaç dakika sonra Jaemin alt kata indi ve çok... çok... muhteşem görünüyordu. Sadece bu mükemmel görünüşünü bakarken bile yıldız çarpmışa dönmüş olduğumu söylemek istemiştim. Ona çok yakışacak şekilde yapılmış saçlarıyla beraber siyah bir takım gidiyordu. Bana gülümsediği zaman görünen inci kadar parlak plan dişlerini bile özleyememiştim. Onun her ayrıntısı bakılmaya değerdi.
"Jeno?" Kendime gelebilmem için önümde elini sallarken ismimi seslenmişti.
"Hadi gidelim?' Dedi ve bileğimi kavradı. Çok feci elektrik almış gibi hissetmiştim elime dokunduğu zaman. İkimizde yan yana evime yürüyorduk ve gözlerimi ondan çekemiyordum.
"Nana..."
"Hmmm?"
"Çok güzelsin." Kızarmıştı ve biz eve girene kadar kızarmaya devam etmişti elleri benim ellerimle birleşikken.
♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧
"Nomin!!! ❤ ve hayır, burada underage sex yok. Jeno ve Mark sadece Donghyuck'la uğraşıyorlardı. :)" diye not düşmüş yazar.
Ve şimdi diyeceksiniz ki, daha bunu bitirmedin yavaş ama geçenlerde çok hoş bir Jaeyong okudum, biraz klişe bir hikaye gibi ama Fransızlar pek Jaeyong sevmiyor sanırım neyse. Çevirmeyi düşünüyorum. Ne dersiniz? Birde Dojae var o da hoş ama karar veremiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Lee's [Tr]
General FictionLee Taeyong'un iki oğlu var. Ten'den olan büyük oğlu Mark soğuk kalpliğiyle bilinirdi. Jaehyun'dan olan küçük oğlu Jeno ise abisinin tam tersi bir kişiliğe sahipti. İki kardeşte birbirlerinden oldukça nefret ediyorlardı ve ikisi de "Donghyuck" adınd...