Bölüm|5

19 1 0
                                    

"Seni tanıyamıyorum artık derken ne kadar da haklıydın. Ben de seni sevdikten sonra kendime rastlamadım hiç."
-Piraye

🎶: Evgeny Grinko- Where art thou

Bu bölüm 26'ya ithaf edilmiştir.

(Yukarıdaki müzik eşliğinde okuyabilirsiniz. İyi okumalar.)

02.29
Perşembe

Ne tuhaftı bazı zamanlar öfkeli bakarken bile içimde birilerinin yüreğini okyaşabilen gözleri. Nasıl bir ilah kıyabilir bana böyle, ceza bile vermezken nasıl olur da yalvarışlarıma sebep bir kadının sevdasıyla boğabilir beni? Ne güzeldi onun sevdasıyla can çekişmek, bağırıp çağırdığında, bir çocuğun annesinden azar işitirken  "ya beni daha sevmezse," diye düşündürüp sonrasında "ama o benim annem" gibi, içimdeki o çocuğa "ama o Müzeyyen'im diyebilmek... Güvenebilmek. Ne güzeldi. Benden büyüme şansımı şu yaşımda alıp beni bu nefret edilesi diyardan kendi göğüs kafesine kapatması, beni orada saklaması. Yaslıyorum ruhumu onun bağrına, orada kendimdeki ve dışarıdaki tüm kötülüğü affedebiliyorum. Affedebildiğim yer bir kafes dahi olsa özgürleşebiliyorum sanki. Çünkü benim yuvamın duvarlarında onun ruhunun resimleri asılıydı. Denize bakmasa da olurdu pencerelerim, denizi görmeden de ufuğum vardı benim. Bu ceza olamayacak kadar lütufsa niçin bir sancı vardı içimde? Bana öğretmedikleri bu hissin altına sevdamın imzasını attıran kadının içimdeki yükü müydü bu ağır gelen? Ne yazarsam yazayıp tek nefeste sönecek bu masamdaki mumum. 
  Karanlıkta kalınca yazdığım yüzlerce sayfa da karanlıkta kalacakmış. Öyleyse ne için yazamış insan, bir gün ışıkları kapatıp çıkacağı bir odada? Niçin yazar biliyor musunuz, ne için yazar biliyor musun Müzeyyen? Sevdan içimde yatağının altındaki canavarlardan korkan çocuklar için usul usul yanmıştı, şimdiyse ateşe veriyor içimi. Yakmıyor, sadece sıcacık bırakıyor. Ve ben artık yazılmamış tüm şiirler üşümesin istiyorum. Sen onları bilmeden donarak ölmekten kurtardın. Biz binlerce hayat kurtarıyoruz bu gece de, sen şimdi uyusan bile. Gözlerin yumulu olsa bile bileklerime dek akan kapkara bu kalem kirinde senin ışığın var. Beter olsun bundan önce uyuyarak kaybettiğim her gece. Artık uyumak yok, yaşatmaya devam edeceğim. Senin şifanla öpeceğim her dizeyi. İyi uykular müjgan yaram.
  Bir sonraki sayfayı dikkatlice diğer yığının üstüne koydum ve başımı kaldırıp sokak lambasının kirli, turuncu ışığına baktım. Herkes uyuyor, ne bomboşlar. Uyunur mu böyle güzel gecede? Sokaklarda bir iki sarhoş bağıra bağıra sustuklarını göğe küfrederken, birkaç böceğin kanatları birbirine sürtünürek çıkan sesin huzundayken, etraf bu kadar sakin ve şehir kendini gündüzleri kalbini kırdıklarına bırakmışken, kağıt bu kadar güzelken, yazmaktan yorgun düşen ellerim Müzeyyen aklıma geldikçe çarpan yüreğime titreyerek eşlik ederken... Uyunur mu hiç böyle zamanda?  Bir yeni sayfa daha çıkarıp arkamdaki açık kapıdan esen gece serinliğiyle alnıma düşen saç tutamlarının hafif kaşıntısıyla yazmaya devam ettim. Yüzümde genişleyen mahçup gülümseme her bir satırla doldukça daha çok sevdim böyle zamanları. Bilek ağrımı, dışardaki ayakları sekiz çizenleri, böcekleri, titreyen ayağımla gıcırdattığım tahta parçasını, tek ayağı dengesiz masamı, cılız ışığımı ve en çok da yürek yangınım ve müjgan yaramı, göz pınarımda bir damar gibi atan sancımı. Seviyorum.
-Arif Ömer Edipoğlu

   Yağmur yağmıyor son birkaç gündür, hâlâ kuru tenim. Gözlerimin altı huylanıyor, gelmeli artık damlacıklar. Tatmalıyım o topraktan süzdürülmüş suyu. Kirlenmeliyim, pencerelerimde leke bırakmalı çamuru. Dünyanın vaftizidir yağmur, evrenin insanların günahları adına tanrıya döktüğü göz yaşlarıdır. Ancak hala tek damla yok, hâlâ içten içe günahkarız, hâlâ Adem'in elmasındaki ısırık çürüğe dönüşmedi. Her şey sessizce hâlâ kötü. Evrenin göz kapakları düştü mü yoksa? Toprak yadsınıyor mu bu kirli dünyada yoksa? O kade mı kötü insanlar?
Ne olursun yağ artık.

Ankara ZevcesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin