sargılar

878 92 41
                                    

Jungwoo kendisine sıkı sıkı sarılan adamı teselli etmek istiyordu ama nereden başlaması gerektiğini bile bilmiyordu. Sadece küçük küçük sırtını sıvazlıyor ve biraz da olsa sakinleştirmeye çalışıyordu fakat Yukhei başını, kaşı yüzünden acısa bile, Jungwoo'nun omzuna yaslamış, içli içli ağlıyordu. Jungwoo en son Yukhei'yi üniversite sınavını kazanamadığını öğrendiğinde bu kadar ağladığını görmüştü. Yukhei o zamanlar kendini Jungwoo'ya karşı sorumlu hissediyordu ve hiçbir şey yapamıyor olması Yukhei'yi üzüyordu. O zaman da aynen böyle Jungwoo'nun omzunda ağlamış, biraz sakinleşince de uyuyalım diyerek Jungwoo'ya sokulmuş sabaha kadar hiç ayrılmamıştı. Şimdide her zaman olduğu gibi yaralarını teker teker saracağına emin olduğu adamın yanındaydı ve ona sokulmuştu. 

"Tamam, gel içeri geçelim. Şu yaralarına bakalım bir." Jungwoo elini sırtından çekmiş ve Yukhei'yi karşısına doğru almıştı. Yukhei'nin burnu kızarmış, yüzü buruşuk bir şekilde tıpkı minik bir çocukmuş gibi duruyordu. Jungwoo içinin şevkatle dolup taştığını hissetti. Chenle gibi duruyordu. Chenle de ne zaman ağlasa böyle daha da küçülür, savunmasız Kendinden uzun adamı hafif hafif çekiştirerek tamamen içeri soktu ve kapıyı kapattı. Yukhei içeri ilerlemek için Jungwoo'yu bekledi. Yanından bir dakika bile ayrılmak istemiyordu şu an. Jungwoo da Yukhei'yi fazla bekletmeden yanına geldi. Salona sokup, koltuğa oturttu.

"Bekle, pamuk falan getireyim." Jungwoo oturduğu yerden kalmak istedi fakat Yukhei kolunu bırakmamıştı.

"Gitme." Sesi neredeyse çıkmıyordu ama boş salonda duyulabilirdi.  Jungwoo yine de duymamış gibi yaptı ve kalktı. Banyoya ilerledi. Karmançorman olmuş hissediyordu. Yalpalıyor gibiydi ama zihnini sakin tutmaya çalışıyordu. İçerden pamuk ve bir kaç bir şey daha toplamış, kucağına doldurmuş ve bomboş yeri izleyen adamın yanına geri dönmüştü. Yüzünü kendine çevirdi. Kısaca gezdirdi gözlerini.

"Acırsa söyler misin?" Yukhei sadece burukça gülümsedi. Jungwoo ise pamuğun üstüne döktüğü kremi yavaş yavaş Yukhei'nin alnına bastırdı. Yukhei'nin canı acıyordu. Bir çok şey yüzünden. Bir çok olay yüzünden. Her şey yüzünden. Annesi yüzünden, bunca zaman kendisini istemeyen babası yüzünden, şirketlerini çalan o adam yüzünden, geride bıraktığı kocası ve oğlu yüzünden.

"Acıyor."

"Özür dilerim." Jungwoo elini çekti hızlıca. Refleks bir davranıştı. Sonra tekrar uzattı ama daha yavaş bastırdı.

"Ben özür dilerim." Gözleri doluydu Yukhei'nin. Yanağının birinde çürük vardı. Kaşı patlamıştı ve dudağı da yanıyordu. Öpülmek istiyordu, tam şu an karşısında duran adamın onu öpmesini istiyordu. Belki de bu pamuktan daha iyi gelecekti.

Jungwoo Yukhei'nin yüzüyle ilgilenirken Yukhei'de kısaca olanları özet geçmiş ardından adama uzun uzun ama Chenle uyanmasın diye sessizce küfürler etmişti. Her şeyi bitirdiğinde ikisi de uzun uzun birbirlerine baktılar.

"Bu gece burada kalabilirsin?"

"Yanında uyuyabilir miyim?"

"Çok..." Jungwoo Yukhei'nin içini delen bakışlarına karşı kısa bir iç çekti.

"Peki, sabah Chenle'ye erkenden kahvaltı için geldiğini söyleyeceksin ama." Yukhei kafasını salladı ve ayağa kalktı.

"Sarılmak da yok." Kısaca kıkırdadı ve eşinin yanına yatağa sokuldu. Jungwoo da laptobunu bir kenara kaldırmış ve örtünün altına girmişti. Uzun bir zaman sonra ilk kez tekrardan birbirlerinin ısılarını, varlıklarını aynı yatakta hissediyorlardı. Beraberlerdi. Üstlerini örten battaniye birdi. Nefes alışverişleri ve kalplerinin atışı birdi. Çok geçmeden Yukhei ağlamaktan kızarmış ve yorgun düşmüş gözlerinin de verdiği istekle hemen uyumuştu. Jungwoo'da bir süre yatakta kıpraşmış, Yukhei'nin uyuduğunu hissedince farkettirmeden hemen ona sokulmuştu. Sarılmak yoktu. Sevmek yoktu...

Run Back 2 You ✵ LuwooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin