boşlukların yeri

1.1K 94 54
                                    

 /bölümü şarkı ile beraber okuyabilirsiniz.

Yukhei boş sokakta hafif çakırkeyfi bir şekilde, arabasını çok uzağa park etmiş yürüyordu. Cepleri bomboştu. Yol boyunca aldığı tüm şişeleri sağa sola saçmıştı. Ceplerinde fazlalık istemiyordu. 

....

"Yukhei, çok içtin oğlum, bırak artık şunları." Taeyong yıllar sonra kapısına dayanan dostunu sorgusuz sualsiz kabul etmiş, perişan halde duran, saçları birbirine karışmış, gözleri çökmüş oğlanı hemen içeri almıştı. Yukhei elinde iki poşet bira ile girmiş, sessiz sessiz halıyı izlerken içmiş, ne Taeyong bu sure boyunca tek laf etmişti, ne de Yukhei. Şimdi de sessizliğin ardından Yukhei'nin ağlarken hafif hafif boğazından kaçırdığı hıçkırıklar, burun çekme sesleri geliyordu. Taeyong bu haline daha fazla dayanamayıp yukhei'nin omzuna elini koydu. 

"Hiç bir yolum yok." Yukhei bir yudum daha aldı onundekinden. Her seferinde genzinde mayhoş bir tat bırakıyordu. Yukhei her seferinde daha da boğuluyordu ve mayhoş tat için biraz daha içiyordu. 

"Hiç bir yolum yok, çıkamıyorum, değiştiremiyorum." Yukhei boğuk bir sesle gözyaşları arasında konuştu. Taeyong sessizdi. 

Yukhei'ye sinirliydi, kırgındı. Onca şeyi bırakıp çekip gitmişti bu adam. Onca senelik dostluklarını, onca senelik eşini, onun bilmediği ama bu zamana kadar her şekilde amcalık yapmaya çalıştığı oğlunu bırakıp gitmişti. Sinirliydi tabi ki. Ama şimdi karşısında, 28'lerinde, çocuk gibi hıçkırarak ağlayan adamı izliyordu. Taeyong'da biliyordu. Yukhei bir şeyler yapmıştı. Belki zorunda kalmıştı ve değiştiremiyordu ya da belki istemişti ama pişmandı. 

"İçme artık." 

"Kafamı toparlayamam." Taeyong bir süre daha duraksadı. Ne yapması gerektiğini ölçüp biçmeye çalışıyordu. Ne olursa olsun, arkadaşı yanında ağlarken onu anlamayı seçti. Onu anlamayı, rahatlatmaya çalışmayı, yaralarını sarmasında yardımcı olmayı seçti.

"Yukhei." Yukhei başını kaldırıp çocukluk arkadaşına çevirdi. Değişmemişti fakat yüzünde hafif bir olgunluk vardı daha öncesine göre. Elindeki şişeyi yavaşça bıraktı ve kollarını dizlerinin üstüne sabitleyip kollarına doğru yaslandı. Dümdüz duramıyordu. Cepleri çok doluydu ve boşaltamıyordu. Jungwoo'ya yer açamıyordu.

"Niye gittin bilmiyorum..." Taeyong elini başına götürüp biraz ovuşturdu. "...Ulan şerefsiz, sana hep ne olursa olsun bana anlat sonra başına iş alıyorsun demedim mi?" Yukhei kıkırdadı kendi kendine. Sonra gülmeyi hak etmediğini düşündü ve sessizleşti.

"Yukhei, niye gittin bilmiyorum, kendince sebeplerin vardır eminim ama keşke yapmasaydın. Yukhei keşke Jungwoo'yu öylece bırakıp gitmeseydin. Beni boşver, ne oldu bilmiyorum ama keşke onu karnında çocuğu ile bırakmasaydın."

"Ben yokken yanında mıydın?"

"Değildim. Olması gereken kişi ben değildim Yukhei." İç çekti sarhoş olan. 

"Olmayı o kadar çok istedim ki Taeyong." 

"Neden gittin? Bir şey söyle bilelim Yukhei. Bir şey söyle seni affedeyim." 

.....

Jungwoo şirkette kahve bardağının yanına sıkıştırılmış, çıkma teklifi yazan kağıda uzun uzun baktı. Gelen kağıt Doyoung'dandı. Küçük kağıtta kısaca Jungwoo ile gitmek istediği yer, saat ve tarih yazıyordu. Şaşırmıştı. Patronunun ondan hoşlandığının farkındaydı ama sadece hoşlantı olarak kalacağını düşünüyordu. Onunla bir randevuya çıkabileceklerini hiç düşünmemişti. 

Run Back 2 You ✵ LuwooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin