bir kere pişman hissedersin

1K 109 40
                                    

Konuşmanın devamı boyunca Jungwoo hep konuşması gerekenleri konuşmuştu. İşleri hakkında söylemesi gerekenleri söylemiş ve sonra da susmuştu. Boğucu bir sessizliğin içine kendini hapsetmişti. Çoğu zaman konuşulanları dinlemiyor, sadece başını sallıyor minik mırıltılar çıkarıyordu.

"İzninizle." Kırmızı elbisesinin omuzlarından sarkan yaka kısmını omuzlarına düzgünce sabitledi genç kadın. Masadakilere büyükçe gülümsedi ve ayağa kalktı. Şu an kimse konuşmuyordu. Herkes önlerine konulmuş yemeği yemekle meşguldü. Yukhei geldiğinden beri sessizdi. Sadece yemekleri beğendiğini söylemiş ve sonra tekrar susmuştu. Genç kadın tuvalete doğru ilerlerken Jungwoo başını Doyoung'a çevirdi. 

"Saat geç oluyor." Hafif bir hareketle yanına yanaştı ve kulağına doğru fısıldadı. Doyong da başını ona çevirdi. 

"Biliyorum ama şu an bir iş toplanısında.." Doyoung gördüğü iki dolu, kırmızı göz ile sustu. Bir sorun olduğunu biliyordu. Jungwoo geldiğinden beri oldukça rahatsızdı fakat sadece Chenle'yı yalnız bıraktığı için olduğunu düşünmüştü. Yavaşça elini masanın ona doğru duran taraftaki eline uzattı.

"Jungwoo.." Jungwoo burukça gülümsedi. Yukhei net bir şekilde ikisinin eline bakıyordu. Jungwoo yavaşça elini çekti ve ayağa kalktı.

"İzninizle." Hızlı adımlarla tuvalete doğru ilerledi. Doyoung'da hızlıca selam verip arkasından ilerledi. Yukhei masada tek başına kalmıştı. 

Çin'deki işleri ile 5 yıl boyunca ilgilenmiş, şimdide nişanlısının babasının ortak olduğu bu Kore Şubesi'ne  Ceo olmuştu. Güzel arkadaşlıkları, sevgilileri olmuştu ama yalnızdı. Bu masadan Jungwoo gitmişti, hayatından gitmişti ve Yukhei yalnızdı.

"Jungwoo iyi misin?" Doyoung lavaboda içli içli ağlayan adamı görünce şaşırdı ama vakit kaybetmeden yaklaşıp kolları arasına sardı Jungwoo'yu. Jungwoo da ona sarıldı. Şu an birilerine ihtiyacı vardı. Chittaphon'a ihtiyacı vardı. İçkiye ihtiyacı vardı. Uzun uzun dertleşmeye, konuşmaya, ağlamaya ihtiyacı vardı. Oğluna ihtiyacı vardı. Oğlunun babası gibi kokan kokusuna, onu her seferinde saran minik kollarına ihtiyacı vardı. Her ne kadar kabul etmek istemese de Yukhei'ye ihtiyacı vardı. "İyi misin" diye sormasına ihtiyacı vardı. Ondan duyacağı bir "nasılsın" sorusuna karşı nasıl bitik olduğunu, mahvolmuş olduğunu, yaralı olduğunu anlatmaya, yaralarını sevdiği adama sardırmaya ihtiyacı vardı.

Bir süre daha ağladı Doyoung'un omzunda. Yüreğindeki acı hıçkırıklar ile ciğerinden kopup duruyordu. Bunları durduramıyordu. Dizleri titriyordu. Doyoung neler olduğunu bilmiyordu. Tek bildiği Jungwoo'nun şu an kollarında hıçkıra hıçkıra ağladığıydı. 

"İstediğin kadar ağlayabilirsin. Ben buradayım. Tamam mı?" Jungwoo başını salladı. Burnunu çekti ve başını kaldırdı. Doyoung'a baktı. 

"Şimdi nasılsın?"

"İyiyim." 

"Neden olduğunu anlatmak ister misin?" Jungwoo eğer olanları Doyoung'a anlatırsa Doyoung'un bu işi almakta vazgeçeceğini biliyordu. Bunu yapamazdı. 

"Sonra konuşalım, sen git müşteriler de masada kaldılar." Doyoung kafa salladı kısaca. Eliyle kolunu patpatladı güven vermek istercesine ve kapıdan çıkıp masaya doğru ilerledi. Oturan çifti görüne başıyla selam verip kendi yerine oturdu.

"Bay Jungwoo iyi mi? Tuvalete girerken ağlıyor gibiydi." Genç kadın endişeli bir şekilde sorduğunda başını olumlu anlamda salladı.

"Yanlış görmüş olmasınız."

"Evet, olabilir."

Yukhei ellerini karnının üstünde birleştirmiş tırnaklarıyla etine bastırıyordu. Jungwoo'yu görmesi gerekiyordu. Jungwoo'yu görmeli, ona sarılmalı, neler olduğunu sormalıydı. Ağladığına emindi. Gözlerini kızarık görmüştü. Ağladığına emindi, ne zaman ağlamamak için kendini sıksa gülmeye çalışırdı. Tuvalete giderken gülümsüyordu. Onu görmesi gerekiyordu, genzini yakan bu acıyı onu öperek geçirmesi gerekiyordu. Kısa bir nefes bıraktı dudaklarından.

"Geldiğinden beri de endişeli görünüyordu." Kadın kısa bir sessizlikten sonra konuyu tekrar açtı. Yukhei onu susturmak istedi. Doyoung'da neden bu kadar takılı kaldığını düşünüyordu.

"Evet, oğlu evde yalnız kalmak zorunda kaldı bu gün."

"Oh.. oğlu mu var?"

"Evet 6 yaşında." Kadın gülümsedi.

"Evli olduğunu düşünmemiştim, çok genç duruyor."

"Evli değil, eski eşinden." Doyoung, Jungwoo'nun özel hayatı hakkında konuşmaktan rahatsız olduğunu hissetti. Buraya iş konuşmaya gelmişlerdi.

"Eski eşinden mi?" Yuqi başını anladım der gibi salladı. Yukhei sessizdi. Her zamanki gibi konuşmuyordu. Şaşkındı, yıllar önce yaşadığı pişmanlığın misli yavaş yavaş vücudunu kaplıyordu. Ağlamak istedi. Dün oğluyla bir yabancı gibi tanıştığı için ağlamak istedi. Ona kendini doğru düzgün tanıtmadığı için ağlamak istedi. Sevdiği adamı yalnız bıraktığı için. En çokta onu ağlattığı için ağlamak istedi. 

Yukhei sessizdi. Yıllar önce ilk kez yalnız ve boşlukta hissettiğinde olduğu gibi sessizdi. 6 yıl boyunca sevgilisi ve şimdi nişanlısı olan kadının yanında olduğu gibi sessizdi. Hastanede annesinin yanında olduğu gibi sessizdi.

Biraz sonra Jungwoo gelip masaya oturdu. Garsonlar yemekleri götürüp yerine şık, büyük tabaklara yerleştirilmiş, kırmızı siyah soslu, küçük tatlıları getirmişlerdi. Yukhei, Jungwoo'yu izliyordu. Kirpiklerinin ıslağını, gözlerinin belli belirsiz kızarıklığını. Yukhei biliyordu, Jungwoo ağladıktan sonra konuşurken sesi titrerdi. Burnunun kızarıklığını saklamak için sürekli burun kemeriyle oynardı. Tekrar ağlayacağını hissederse derince iç çeker kendini sakinleştirmeye çalışırdı. 

Jungwoo Doyoung'un ilgili bakışları altında ona doğru döndü.

"Oğlumla konuştum efendim, geciktiğim için özür dilerim." Sesi titriyordu. Yukhei kısaca gözlerini kapattı ve tekrar açtı. Doyoung başını sallamış ve eliyle Jungwoo'nun sırtını sıvazladı kısaca.

Jungwoo tatlısından minik bir lokma aldı. Eli burun kemiğinde geziniyordu. Yerken başını eğiyordu ama sonra gözleri kendisini deler gibi bakan gözlere döndü istemsizce. Gözleri buluştu. Bu irade dışıydı. Kendi isteğiyle değil, sanki o adamın isteğiyle ona bakmış gibi hissediyordu. Tatlısını yuttu ve gözlerini kaçırdı hızlıca. Derin bir nefes aldı. Yukhei gözlerini ondan çekmek istemiyordu. 

Sonra Jungwoo derin bir nefes daha aldı, bir nefes daha. Her seferinde Yukhei'nin ruhundan bir parça kopardı, attı. Yukhei kısaca elini cebine götürdü. Ruhunun yerini tütün dumanıyla kaplamak için. 

Chenle sizce de çok jungwoo'nun oğlu olası biri değil mi ya da ben öyle görmek istediğim için öyle görüyorum herneyse yazım yanlışları falan varsa şimdiden k.b sizi sevioe bayyy medyayıda dinleyerek yazdığım için bırakıyorum kötü kötü şeyler düşünmeyin


Run Back 2 You ✵ LuwooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin