Merhabalar. Yeni bir bölüm daha geldi:) Multimediada Arya'nın kıyafeti ve hoş bir şarkı var. Dinlemenizi öneririm. Ve bu bölümü esra_USA'ya ithaf ediyorum. İyi okumalar.
Hani dizi ya da filmler de olan o güzel uyanma sahnesi vardır ya. Alarm çalar, ve kızı sanki yatağa sabitlemişlerde hiç hareket etmemiş, o yüzden de saçı başı düzgün bir şekilde uyanır. Esner ardından gülümser ve 'yeni bir güne daha merhaba' der.
Ama benim uyanışımla, onun uyanışı arasında gerçekten de çok küçücük(!) bir fark vardı. Saçım asla ama asla düzgün durmaz. Beni yatağa sabitleseler bile yine de ben dağıtırdım saçımı.Ve gelelim şu alarm lanetine.
Alarmın hâla nasıl çalabildiğini gerçekten de bilemiyordum. Sonuçta her gün kim duvarlara, yerlere, tabi bazen de camdan aşağı atılmaya katlanırdı ki?Bazı günler o lanet sesi duyduğum için sinirlenir ve nereye attığımı bilmeden fırlatırdım. Tabi cam açık olduğu için de aşağı düşerdi. Aşağı düşmekle de kalmaz, bazen ise Salih Amca'nın kafasına düşerdi. Neyse ki o kadar ağır değildi, yoksa gerçekten de bir günümüzü hastanede geçirmek zorunda kalırdık. Ve eğer böyle olsaydı, bu bir günümü cipssiz geçireceğim demek olurdu. Bu da benim için kabustan da öte bir şey olurdu herhalde.
O yüzden sakince alarmı kapatmaya çalıştım. Sanırım yere düşmüştü, çünkü 'pat' sesi bunu açıklıyordu. Umursamayarak kalktım. Banyoya gittiğimde küçük çocukların annelerinden gizli eşyalarını kullanıp, saçını ve makyajını yapmak isteyipte kendilerini korku filmlerinde ki baş rol oyunculara çevirdikleri haldeydim. Saçlarım yine ayrı havalarda, yüzüm ise hafif(!) çökmüş vaziyetteydi.
Yüzümü yıkadıktan sonra, kendime gelmeye başlamıştım. Yine her zaman yaptığım gibi manoton bir sabah yaşıyordum. Kıyafet dolabına gitmem, kıyafetlerin üstüme dökülmesi, zar zor kıyafet seçip giyinmem, yüzüme hafif renk verip, saçıma şekle sokmam bunu ıspatlıyordu. Ancak en azından kıyafetlerim farklı oluyordu. Bu kadar da olsun ama değil mi?
Üstünde 'Paris' yazılı bir tişört, altına da hava sıcak olduğu için pembe bir şort giydim. Hemen pembe gözlüğüm ve bilekliklerimi de taktıktan sonra, hazırdım. Sabahlarım bu kadardı işte. Yani gerçekten de günlerim fazla bir sıkıcı geçmiyor muydu?
Yine Göktuğlar beni alacaktı, okula gidecektik, ders işleyip daha doğrusu uyuyup ve cips yiyip ardından da eve gelecektim. Her zaman ki gibi, ya da artık Ahu'nun da söylediği gibi dışarı çıkıp alışveriş ya da ne bileyim gezmeliydim. Hayır, hayır neler diyordum ben gerçekten de?
Hemen bu düşünceleri kafamdan atarak, gizli cips bölmeme yani küçük gizli odama doğru ilerledim. Bu odayı yaklaşık 5 ay önce keşfetmiştim. Yine lanet alarma sinirlenip, attığım da yukarıda ki bölmenin kapağına çarpmış o yüzden de kapak açılmıştı. Ben de azıcık(!) meraklı biri olduğum için hemen koşturmuş, yukarı bakmıştım. Ve evet gerçekten de koşmuştum. Yukarıda ki katlanmış merdiveni indirerek, yukarı çıkmıştım. İçeride birçok kutu ve dosyalar gibi eşyalar vardı. Açıkcası onları araştıracak kadar sabırlı ya da umrumda değillerdi. O yüzden hemen küçük bir bölme hazırlayıp, marketimizden aldığım cipsleri oraya koymaya başlamıştım.
Hemen merdiveni indirip, çıkmaya daha doğrusu bir tarzan misali tırmanmaya başladım. Cips koleksiyonumdan en sevdiğim olanı kaptığım gibi aşağı inerek, kapağı kapatmaya çalıştım. Kapağı zar zor kapatarak, pembe kulaklığımı kapıp, aşağı inmeye başladım. Göktuğlar gelmiş olmalıydılar çünkü Ada ve Ahu'nun yine her zaman ki gibi sesleri duyuluyordu.
Kapıyı açıp, gitmeye başlamıştım ki benim her zaman ki gibi çift köşeli jetonum yeni çalışmaya başlamıştı. Ben bu ayağımdaki panduflarla(!) nereye gitmeyi planlıyordum acaba? Ah, gerçekten de aptalın önde gideniydim. Kim ayakkabısını giymeyi unutacak kadar salak olabilirdi ki? Tabiki ben.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sokak Arası
RandomKan damarlarımda hızlı bir şekilde pompalanıyor, kalbim adeta elimde atıyordu. Defalarca kötü anlar yaşasakta kendimi ona çekilmekten alı koyamıyordum. Daha fazla yaklaştı. Daha, daha, daha fazla. "Cipsten daha mı değerli? Beni yakıştırdığın lakap d...