"Hey Arya bekle. Nereye gidiyorsun?" Ahu'nun sesini duymamla arkamı dönerek konuşmaya başladım.
"Siz sınıfa gidin ben geliyorum." Diyerek daha da hızlı koşmaya başladım. Çünkü biliyordum yanlarında dursam geçen günkü o değişik ruh halimin hesabını soracaklardı. Ve şuan da açıkçası onlara verebileceğim bir cevabım yoktu.
Hızla sınıfa girdiğimde sınıfı yoklamaya başladım. Ah hayır Gökçe sınıfta değildi. Sınıftan çıkarak kantine doğru ilerledim.
Kantin bakış açıma girdiğinde hızla kantini taradım.
Ah işte! Oradaydı Gökçe. Üstelik tek başınaydı da.
Büyük büyük adımlarla ona doğru ilerlemeye başladım.
Roman diye varsaydığım bir kitabı okuyordu.
Yanına vardığımda "Selam." Diyerek karşısında ki sandalyeye oturdum.
O ise başına kaldırarak gülümsedi ve karşılık verdi.
"Selam Arya."
Aslında şuan da neden buraya gelmiştim ya da neden Gökçe'ye o soruyu sorma ihtiyacı duyuyordum? Hiç bir fikrim yoktu. Sanırım sadece kendimi rahatlatmam gerekiyordu.
Ancak ben daha o soruyu nasıl soracağımı bile bilmiyordum. Acaba direk 'Umut ile sevgili misiniz?' mi desem? Ah hayır hayır. Böyle fazla açık olurdu ve beni yanlış anlayabilirdi.
Gökçe'ye baktığımda merakla ne söyleyeceğimi bekliyordu. Ben de daha fazla dayanamayarak söyledim.
"Gökçe! Göktuğ ile sevgili olmak ister misin?"
Ne demiştim ben az önce? Eğer Göktuğ bunu duyarsa cidden beni tam bir hafta cipslerimden yoksun bırakırdı. Buna emindim yapardı.
Gökçe önce matematik sorusu çözermişcesine kaşlarını çattı ardından da şokla gözlerini açarak bana bakmaya başladı.
Ve aklıma takılan bir soru daha vardı. Ben niye her şeye örnek olarak matematik sorusunu veriyordum ki? Cidden matematiğe takmıştım. Oysa onun benim için bayatlamış cipsten bile farkı yoktu.
Üzerinde ki şoku atabildikten sonra "N-ne?" Dedi Gökçe ilk önce. Ardından devam etti.
"Aa. Niye ki? H-hiç gerek yok."
Dedi başını eğerek yanaklarının kızardığını göstermek istemezmişcesine.
Oysa ben çoktan anlamıştım. Çünkü şuan da Gökçe'nin karşısında yanak kızarma birinciliğini kazanabilecek biri duruyordu. Cidden günde kaç kez yanaklarım kızarıyordu onu bile bilmiyordum. Çünkü o kadar fazlaydı ki. O rakam aklımdan uçup gidiyordu.
Ancak şuan da sorun yanaklarımın çok kızarması değildi. Sorun hâla Gökçe ile Umut arasında ne tür bir ilişki olduğunu öğrenemememdi.
Tam konuşuyordum ki karşıdan gelen Umut'u gördüğümde susmayı tercih ettim.
Yanımıza geldiğinde şaşkınlıkla bana baktı ardından da kendini toparlayarak Gökçe'ye "Günaydın." Dedi ve yanağından öptü.
Yanağından.Öptü.Umut.Gökçe.Yanak.Ben.Sızı.Kalp.
İşte şuan da bulunduğumuz durumun anahtar kelimeleri bunlardı.
Kalbimde yine bir ağrı hissediyordum. Sanki kalbimin üstüne oturuyor ve nefessiz kalmamı sağlıyordu. Cidden artık sıkılmıştım bu durumdan, bu sızıdan, bu nefessiz kalmalardan, bu vücudumun tümünü sinir ve acı kaplanmasından. Artık bu sinir ve acılardan dolayı yavaş yavaş benliğimi kaybediyordum sanki. Bu iki güç sanki vücudumu yavaş yavaş ele geçiriyorlardı ve ben bunlara engel olamıyordum. Artık kendime 'ben kimim?' diye sorsam şaşırmazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sokak Arası
De TodoKan damarlarımda hızlı bir şekilde pompalanıyor, kalbim adeta elimde atıyordu. Defalarca kötü anlar yaşasakta kendimi ona çekilmekten alı koyamıyordum. Daha fazla yaklaştı. Daha, daha, daha fazla. "Cipsten daha mı değerli? Beni yakıştırdığın lakap d...