Bölüm 4: Tuhaf Duygular

281 16 8
                                    

LÜTFEN OKUYUN!
Arkadaşlar gerçekten çok, çok üzgünüm. Biliyorum bölümleri fazla geç atıyorum ama gerçekten de elimde olan bir şey değil. Çünkü bir yandan hem okul sınavlarım var, hem kemanım, hem dershanem, hem de ingilizce kursum var. Yani haftanın tam yedi günü doluyum anlayacağınız. Bunlardan ziyade de bölümleri uzun yazmak istemem var tabiki de. Bazılarınız beni sorumsuz bir kızmışım gibi görebilir ancak gerçekten de bölümleri hem uzun, hem sıkıcı olmaması, hem de hızlı bir şekilde yazarak atmak için çok uğraşıyorum. Ama gerçekten de fazla meşgulüm yani bölüm yazmaya bile zor vakit ayırabiliyorum diyebilirim. Neyse yani diyeceğim çok üzgünüm artık daha hızlı atmaya çalışacağım. Iyi okumalar. Beğeneceğinizi umuyorum. Son olarak bu bölümü caglavrn'ye ithaf ediyorum. Multimedia da karakter tanıtımı var bakmanızı öneririm.

Sabah yine lanet alarm kulağımın içinde dans ederek beni uyandırmıştı. Ancak bugün bir ilk yapıp, ne aşağı atmış, ne Salih Amca'nın kafasına, ne de duvarlara atmıştım. Benim bu gerizekalılıkta Nobel Ödülü almış beynim, alarmın yüzüme düşeceğini düşünemediği için yatağa fırlatmıştım. Yatakta zıpladıktan sonra da, doğal olaraktan yüzüme düşmüştü her gün lanetler yağdırdığım alarm.

Ve şuan da banyoda patlayan dudağımın üstüne tentirtiyotlu pamuğu bastırarak, acıdan dolayı yüzümün buruşmasına izin veriyordum. Yine gerizekalılığım baş göstermişti. Bir günümü de sakin bir şekilde geçiremez miydim ben?

Bu kadar yeteceğini düşünüp, pamuğu çöp kutusuna atarak, gardrobuma doğru atlatizm yarışçısı gibi koşmuş, hafif bir sakatlanma geçirerek kıyafetlere varmıştım. Ah, bu sefer de kolumu çarpmıştım kapıya. Acısı kolumda parti veriyordu (benzetmelerimin berbat olduğunu söylemiştim -,-) ancak onu umursamamaya çalışarak, kıyafet dolabımı açıp, kıyafetlerin üstüme
dökülmesi için savunma yaptım hemen. Göz ucuyla dolaba baktığımda, kıyafetlerin hepsinin katlı olduğunu gördüm. Asude Teyze'nin işi olmalıydı. Ona teşekkür edeceğimi aklımın bir köşesine not edip, hemen kıyafet seçmeye başladım. Perdeden görülebildiği kadar gökyüzüne baktığımda güneşin bana selam verir gibi havada durduğunu gördüm.

O yüzden askıda duran pembeye yakın, askılı ve dizimin bir karış yukarısında ki elbiseyi aldım. Onun yanına da elbiseye uyan bir hırka alıp, giyinmeye başladım. Ayakkabılarımı yine unutmamak için, dünden birkaç çift yatağın yanına koymuştum. Ordan da kıyafetime uygun bir ayakkabı seçip, giyerek, çantama doğru atılıyordum ki bugün ders işlemeyeceğimi hatırlayıp çantayı almayarak, aşağı doğru koşturdum. Koridorda ki aynaya baktığımda gerçekten de çok hoş göründüğümü fark ettim. Gözlerimi siyah kalemle belirginleştirdiğim için şimdi daha da hoş gözüküyordu.

Bugün nedenini anlayamadığım bir şekilde çok mutluydum. Dudaklarım bana itaat etmeyerek tebessüm ediyordu. Yine her zaman ki Arya saçmalıklarıydı işte. Saatime baktığımda Göktuğlar'ın gelmiş olduğunu düşünüp, kapıya doğru ilerledim.

Tam da dediğim gibi gelmişlerdi. Hemen arabaya doğru ilerleyip, konuşmaya başladım. "Hadi kızlar binin arabaya. Gidelim hemen, geç kalacağız yoksa" neden bu kadar acele ediyordum anlayamıyordum, sonuçta ben okula geç kalmak için televizyon bile izlemeyi düşünen insandım. Ancak bugün içimde hem ayrı bir heyecan(!) hem de geç kalma korkusu vardı. Ah, neler oluyordu bana?

"Arya sakinleş ve bunun sen olmadığını söyle bize lütfen. Ne oluyor sana?" dedi Ada, arabaya binerek.
Ona dişlerimi gösterek güldükten sonra, hemen ben de öne oturdum.

"Arya, ceza aldığını farkındasın değil mi? Bu kadar mutlu olmanın sebebi ne acaba? Umut mu yoksa?" dedi Ahu muzip bir ifadeyle. Pislik. Sıkıştırıyordu beni aklıyla. Ancak tabiki de bunun Umut'la bir ilgisi yoktu. Hayır, hayır yoktu. Saçmalamayın. Ben sadece ceza aldığım için s-seviniyorum.

Sokak ArasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin