•BÖLÜM 9• KIRIK KALPLER

101 12 0
                                    

"İnsanlar değişir, en güvendiğin bile."

Şaşkınlığını üzerinden atan Onur'u bu sefer bir öfke buhranı sarıp sarmalamıştı. Karışmaya yüz tutmuş aklından türlü türlü senaryolar geçerken karşısında saçları dağınık, gömleğinin bir ucu pantolonundan sıyrılan adamı inceledi. Dünden kaldığı o kadar barizdi ki bu gerçek genç adamı daha da tedirgin ediyordu. Yusuf'un Kumru'nun etrafında olmasından, ona bakmasından, dokunmasından hoşlanmıyordu ve bunu belli edememek kendisini daha bir öfkelendiriyordu. İçindeki manasız öfkeye anlam verememek ise bocalamasına neden oluyordu. Yusuf denen adamın bir kötülüğünü görmemesine rağmen nedensizce ona karşı bir kalkan kullanma görevi hissediyordu.

"Kumru içeride mi?"diye sormak yerine her ne kadar içeriye bodoslama dalmak gelse de içinden ayaklarına sahip çıkıp bir adım bile ileri atmamıştı.

Yusuf, Onur beyi tekrar karşısında, Kumru'nun kapısının eşiğinde görmenin şaşkınlığını üzerinden atıp Onur gibi kaşlarını çattı. Gözleri bir kendisine bir omzunun arkasından içeriye bakan adam hayatlarına dahil olduktan sonra içinde o lanet kaybetme duygusu nüksetmeye başlamıştı. Onur beyi her defasında bu kapının dibinde görmek tedirgin olmasına neden olmuştu. Ne yapıp edip bir an önce içindeki aşkı ortaya dökmeliydi yoksa gördüğü o mavi gözlerden her şeyin geç olabileceğini fark edebiliyordu.

"Ne için soruyorsunuz?"

Onur sorusuna soruyla karşılık veren adam ile daha da öfkelenirken kendini dizginlemekte zorlanıyordu. İçinden firar eden bu Onur'a o kadar yabancıydı ki neden böyle bir davranış sergilediğine anlam veremiyordu.

"Kumru içeride mi?" diye tekrar sorusunu yenilerken Yusuf üstün bir tavır ile kollarını birbirine dolayıp kapı pervazına yaslanmıştı.

"Bir diyeceğiniz varsa ben iletirim kendisine."

"Gerek yok! Bizzat kendim konuşsam daha uygun olur."

"Şu an evde yok. Gelince geldiğinizi haber veririm o halde." diyen Yusuf ile sinirle gülümsedi Onur. Dışarıdan her ne kadar masumane bir tebessüm olsa da iki adam bunun manasını çokta iyi biliyordu.

Onur, Yusuf'a alaycı bir bakış atıp merdivenlerden hızla inerek arabasına bindi. Yusuf ise hala adamın arkasından dalgınca bakmaktaydı. Dün sarhoşlukla soluğunu aldığı bu ev ona bir kez daha bu acizlikle devam ederse olacakları yüzüne vurmuştu. Onur'un gözlerinde görmüştü gelecekte olabilecekleri, kaybedebileceklerini... Kapıyı büyük bir hırsla kapatıp öfkeyle içeri girdi.

Genç adam derin nefesler alıp sinirlerini yatıştırırken sahile ne zaman geldiğini anlamamıştı. İçinde biriken stres yetmezken birde üzerine sabah sabah sinirleri yerinden oynamıştı. Yusuf'un Kumru'nun evinde darmadağın bir biçimde ne işi vardı! Bu sorunun cevabını bir tek Kumru'dan alabileceğinin bilinciyle arabadan inmeden oturduğu yerden cebinden telefonunu çıkarıp Kumru'nun numarasına bastı, kulağına dayadı. Birkaç saniye aradan sonra kulağından ayak tırnağına kadar kadının sesiyle titremişti.

"Alo?" Üç harf, bir kelime onlarca damarın tıkanmasına her bir hücrenin intiharına neden olmuştu.

"Ben Onur. Müsait miydin?"

"Ah, evet. Müsaitim tabi."

"Ben şu an evinin oradaki sahildeyim. Gelebilir misin?"

"Tamam, geliyorum. On dakikaya görüşürüz."

"Görüşürüz." deyip telefonu vites kutusunun yanına bırakırken üç günde bir sesi bu denli özleyebileceğini tahmin edemiyordu. Hayatında hiç hissetmemesi gereken duygular hissediyor, hiç olmaması gereken bir kadını hayatına dahi ediyordu. Arabasından inip birkaç adım ilerisindeki sahile doğru yürüdü, hemen yanındaki banka oturdu. Kadının hayatına bu kadar girmemesi gerektiğinin farkındaydı elbette! Yaptığı belki de bencillikti ama tepe taklak olmuş hayatında güzel şey hissedip görmeye ihtiyacı vardı. Bunu yaralı bir kadından beklemenin ne kadar doğru olduğunu bilmiyordu ancak ne olursa olsun içten içe kadını yaşamak istiyordu.

ÇÜNKÜ SENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin