•Bölüm 6• YARDIM

123 18 3
                                    

Bilir misin ne kötüdür insanın bildiğini anlatamaması, kelimelerin hep yarım kalması. "Ben" deyip susması "Sen" deyip ağlaması. -Nazım Hikmet

Genç kadın oturduğu ahşap sandalyeden iyice gerinip sırtını yasladı. Yıllar önce geride bıraktığı ailesi şimdi kendisini geride bırakmıştı ve kadın bunu yıllar sonra anıların tozlu raflarını silmeye başlarken fark ediyordu. Arkasına bakmadan kaçıp gittiği o kapıdan yabancı bir suret fırlayıp kalbinin tam ortasına bilenmiş keskin bir bıçak saplamıştı. Doğduğu, çocukluğunu geçirdiği evde şimdi hiç tanımadığı insanlar nefes alıp veriyordu. Ailesi hayalleri yüzünden paramparça olup hiç bilmediği uzak diyarlara dağılmıştı. Şimdi Antakya çarşısında küçük bir kafe de Demet ile karşı karşıya oturmaktaydı. Karşısında gözlerini hüzünle kendisine diken kadın artık onun bildiği eski dostu değildi, biliyordu.

"Geldiğin yere yıllar önce nasıl gittiysen geri dön. Görüyorsun burada artık senin yerin yok. Ne burada ne de ailenin yanında bir yerin yok." Arkadaşının sarf ettiği kelimeler bir bir etine batarken bir türlü boğazından geçmek bilmeyen yumruyla yutkundu ama nafileydi! Ne yüreğindeki acı ne de boğazındaki yumru geçmiyordu.

"Emine nerede yaşıyor? Adresi vardır sende." derken gözleri Demet'in gözleri hariç her yeri talan ediyordu. Suçlu olduğunu biliyor, utanıyordu.

"Bende herhangi bir adres yok. Belkide sen onlara ulaşma diye kimseye bir şey demediler."

Ailesi o kadar mı kırılıp, kendisinden kilometrelerce uzaklara kaçacak kadar nefret etmişti? Acaba bir kez olsun onu anlamak için oturup düşünmüşler miydi diye düşündü kadın ve içinde bilmediği bir köşe daha kırıldı. Anlasalardı kendisinden kaçmak yerine gelmeyi tercih ederlerdi ama bu düşünce hayalinde kurduğu kendi ailesinin yapacağı bir hareketti. Hayalleri dışında olan ailesinin yapacağı yoktu, gerçi kendisi de beklemiyordu. Sessizliğini koruyup camdan dışarıyı izlerken Demet konuşmaya devam etti.

"Boşuna üzülüyormuş gibi suratını asma. Kaçarken ailenin seni ret edeceğini biliyordun. Tüm bu olanları, kardeşlerinin başına geleceklerini tahmin ediyordun. Sen buna rağmen gittin, Kumru. Ailenden vazgeçme pahasına kaçıp gitmişken yıllar sonra çıkıp gelerek gözyaşı dökemezsin. Geldiğin yere geri dön!"

Gitmesi gerektiğini Kumru'da biliyordu ancak sanki bir sokak başında kardeşi Gözde çıkıp da artık eve gelme saatinin geldiğini yoksa annesinin çok kızacağını söyleyip Kumru'yu peşinden sürükleyecek gibiydi. Gözde şimdi ne yapıyordur bilmediği bir ülkede, bilmediği insanların arasında? Sandalyesinin ayak ucunda duran çantasına eğilip çantasının kolunu avuçları arasına aldığı gibi ayağa kalktı.

"Gidiyorum, Demet ama ailemi bulmak için gidiyorum. Allahaısmarladık." deyip kadının bir şeyler söylemesini bekledi fakat onu kucaklayan kocaman bir sessizlik olunca içindeki tüm hasreti masanın üzerinde bırakıp arkasına dönerek uzaklaştı.

Onur telefonunu cebine koyup bahçe kapısından salona geçti. Koruma olarak kadının peşine taktığı adamlardan biri arayıp kadının Antakya'da bir otele yerleştiğinin haberini vermişti. Genç adam hayatına inceden inceye sızan kadın hakkında bilgi almak istemiyordu. Adamlardan tek dileği kadını Erdal'dan korumakken ona kadının yaptıklarının raporunu veren adamlarına buna gerek olmadığını söylemesi gerekiyordu ama yaptığı tek şey sessizce dinleyip telefonu kapatmaktı. Kadının Antakya'ya ne sebeple gittiğini bilmiyordu fakat hiç iyi şeyler olmadığını gitmeden önceki yüz ifadesinden anlayabiliyordu. İçten içe merak etse de bunu kendi kendine dile getirip itiraf etmemişti. Elleri cebinde odasına doğru gitmek için merdivenlere doğru yürürken duyduğu konuşma sesleriyle olduğu yerde durmuştu. Mutfaktan gelen sesler onu meraklandırmış, kapı eşiğine yürüyüp dinlemeye başlamıştı. Sırtı ona dönük bir şekilde oturan annesi mutfak tezgahında kendisine salata yapmakla uğraşan Siti ile konuşuyordu.

ÇÜNKÜ SENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin