Kumru kaba herif diye nitelendirdiği adamın yanına gökyüzü bakışlı adam unvanını da eklerken Onur hafifçe temas uyguladığı bedeninden uzaklaşmış eski yerini elindeki çerçeveyle almıştı.
"Ailen mi?" Diyen genç adam ile doğrulup az önce sanki hiçbir şey olmamış gibi kendisi de eski halini aldı. Gözü ailesiyle ilk ve son olan fotoğrafa kayarken derin bir soluk dışarı salmıştı. Ne kadar sert bir aileye sahip olsa da onları ne kadar çok sevdiğini kaçarken anlamıştı fakat yine de dönememiş, sevgisi içinde saklamıştı.
"Evet, ailem. Hala cevap vermediniz?" Bakışlarını çerçeveden çekmeden:
"Kimi arıyordun?" Diye soran Onur aslında Kumru'nun kimi aradığını çokta iyi biliyordu ancak bilmediğini tek şey neden onlardan uzak olduğuydu. Bunun cevaplarını içten içe deli gibi merak etse de kendisine bile bu merakı dillendirmek istemiyordu. Çünkü dillendirse dönüp kendine cevabını bilmediği soruları sormak zorunda kalacaktı.
Genç kadın eğer ailesine ulaşmak istiyorsa yanında ki adama herşeyi olmasa da birkaç olayı anlatması gerekeceğinin farkındaydı. Şayet ailesini bulup karşısına çıkarırsa tüm olanları dahi anlatmaya hazırdı. Yıllar sonra ailesinin onu ret edeceğini bile bile eden onları bulup karşısına çıkmak istediğine anlam veremese de şu an sadece yüreğinin ücra köşesinde peyda olup yüreğini sızlatan hasretin peşine düşmek istiyordu. Kollarıyla olmasa da gözleriyle sarılıp sarmalamak istiyordu kardeşlerini. Yanağında son bulan babasının ellerinden öpemese de dokunduğu yerlere dokunmak istiyordu. Annesinin nefret saçacak gözlerinde can bulamasa da dudaklarında tekrar anne kelimesini zikretmek istiyordu.
"Bir çerçeveye sığıp da kalplerine sığamadıklarımı." Derken gözleri bir an olsun adamın elinde ki çerçeveden ayrılmamıştı. Sahi aslında bir çerçeveye dahi fazla gelmişti değil mi? Minik bedenini zar zor bir köşeye sığdırmış, sahte olduğu her halinden belli olan tebessümüyle kameraya bakmıştı. İçindeki acı boğazına kadar gelirken usulca yutkundu genç kadın. Dönüp adamın gözlerine baktı. Ah, be adam! İşte şu an, şimdi bağıra çağıra ağlamak vardı ama sen anla suskumluğumdan, yutkunamayışımdan. Anla ki dökülmeyen gözyaşlarım yalnız olmadığını anlaşın, bir güneş doğsun odama.
"Senden gideni aramak... Neden?"
"Giden bendim. Yedi yıl önce kalplerinde olmadığım gibi odalarda bulunan çerçevelerde de olmak istemedim."
Konuşurken buğulu gözlerini gözlerinden ayırmayan kadını kendince anlamaya çalışıyordu Onur. Konuştukça kafasında daha çok soru işareti birikiyordu ve bu cevaplarına yıllarına mal olsa da öğrenmek, duymak istiyordu. Gözbebeklerinin pınarlarında biriken acının sebebini kömür gözlerin karanlığında yok etmek zorunda gibi hissediyordu.
"Pişman mısın?" Diye sorarken gözlerini tekrar çerçeveye çevirdi. Fotoğraftaki diğer kızlar annesini andırsa da Kumru'nun babasına benzediği aşikardı. Yüzündeki yalancı tebessüme kadar babasıydı.
"Sadece özlüyorum. Beni özlemediklerini, hatta nefret ettiklerini bile bile özlüyorum."
Duyduklarıyla kafasını genç kadının hüzün dolu gözlerine çevirdi adam ve yeni bir soru daha belirdi zihninde. Neden nefret ediyorlardı kadından? Her ne kadar deli gibi sormak gelse de içinden soramadı adam. Biliyordu ki sorduğu tek soruyla bu kadın darmadağın olacak, toparlanamayacaktı. Kendini yakıp yıkmamak için ne kadar çok sarf ettiğinin farkındaydı ve emindi ki kapıyı ardından kapattıktan sonra bu küçük salonda etrafa saçılacaktı. Sırf bu yüzden kapının eşiğine dahi gitmek gelmedi adamın içinden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇÜNKÜ SEN
RomansaSoğukluk tüm hücresine işlemiş bir adam ve hayalleri için herşeyi küçük çantasına sığdırıp evinden kaçan bir kadının en olmadık zaman da kesişen hayatları... ******** Kitap kapağı yazara aittir. Hikayenin çalınması, kopyalanması ve çoğaltılması gibi...