Arkadaşlar okunma ve oylar oldukça düşük ancak ben moralimi buna göre ayarlamıyorum. Çünkü Hanım Ağa kitabını da yazarken böyle başlamıştım. Ben yazarım, yazdıkça da yükseleceğini bilirim. Sıfırdan başlamanın moralimi etkilemesine izin verirsem hiç yazamam.
Çünkü Sen kitabına gelecek olursak arkadaşlar, ben bu kitabı daha duygu yüklü yazmak istediğim için her zaman kendimi, duygularımı karakterlerin yerine koyamıyorum. Koyamayınca bir nokta da durmak zorunda kalıyorum. Böylece bölüm yayınlamam uzun sürüyor. Bunun için kusuruma bakmayın.
Sayılar veya tarihlerde bölümler arası uyuşmazlık olabilir. Gözden kaçmıştır ya da unutmuşumdur. Kitap düzenlemeye tabi tutulduğunda bu tür sorunlar giderilecektir.
Diğer bölümde görüşmek dileğiyle..
Onur, karşısında ona şaşkın gözlerle bakan kadına aralarındaki mesafelere rağmen sanki gözbebeklerinin içini görürcesine derin bakışlarla baktı. Ebru'nun içine attığı tohumun topraktan ayyuka çıkmaması için evinde televizyonun karşısında oturmuş boynuna dayanmış bıçağın inceden inceye derisini çizmesine izin vermişti. Bıçak damarına dokunmaya başlayınca nefes alamayacağını hisseden adam can havliyle ayağa fırlamış nefesini Kumru'nun gözlerine değen gözlerinden almıştı. Yabancı ve sıradan diye nitelendirdiği bu kadına hissettiği anlamsız duygular dozunu gittikçe arttığı gibi onu kadına bağımlı bir hale getirmişti. Hastaneden sonra evine gidip sıcak yatağında uyumayı planlarken kendisini bir anda restoranın camından kadını ve arkadaşının neşeli sohbetini izlerken bulmuştu. Evet! Evine gitmiş, yumuşak koltuğuna oturmuştu ama kalbini tırmalayan o sızı bedenini bu sokağa attırmış kaldırım taşlarını sayar hale getirmişti. Şimdi ise o kara gözlere ne aradığını dahi bilmeden bir şeyler bulabilme umuduyla bakıyordu. Belki de arkadaşı ile güzel bir gece yaşamanın verdiği mutluluğu belki de sıcak bir aşk...
"Onur bey? Onur bey, iyi misiniz? Beni duyuyor musunuz?"
Kulaklarına dolan ses ile kendine gelmiş ne zaman bir adım ötesine geldiğini bilmediği kadının endişeli yüzüne baktı. Kaşları çatılmış, alnı kırışmış, kol çantasının kolunu sıkıca kavramıştı. Boynuna yaslı bıçak sırtına doğru yol alırken sırtına batan sivri ucun acısıyla bir adım Kumru'ya doğru atıldı ve elini kaldırsa dokunacak mesafe de ne zaman tuttuğunu bilmediği soluğunu verdi. Beynindeki sesler sevgi diye çığlık atarken elini havaya doğru kaldırıp avucunu kadının sol yanağına yasladı. Elinin altındaki sıcak ten yıllarca karanlığa mahkum edilen iç dünyasına bir kaç saniyede yazı getirmişti. İstediğim sadece biraz sevgi. Bir annenin sevgisi, bir kardeşin, bir sevgilinin sevgisi. Anla beni kadın! Ben sevginin dilencisiyim.
Kumru, yanağına dokunan sıcak elden tenine hücum eden ısıyla her tarafının ısındığını ve bir an dahi olsa adamın bunu fark etmiş olma ihtimalinin utancını ve şaşkınlığını yaşıyordu. Yaşadığı anın anlamsızlığı zihninde kol gezerken kalbinde uçuşan kelebekler özgürlüğü için çırpınıyordu. Bu yakınlığın farkındayken dudakları aralanıpta neden konuşmuyordu? Ya ayaklarına ne demeli! Değil bir adım, kilometrelerce uzağa gitse de tenine işleyen sıcaklığın verdiği o tarifsiz heyecanın geçeceği yok gibiydi. Nutku tutulmuş halde yanağını yaralı bir kuşu okşar gibi okşayan adamın koyulaşırken bile soğukluğunu bırakmayan gözlerine baktı. O gözler bu kadar soğukken yanağını okşayan el nasıl sıcak kalmayı başarıyordu? Aynı parmaklar rüzgar estikçe yüzüne düşen bir tutam saçı kulaklarının arkasına sıkıştırdı. Yüzünde dolaşan gözler adeta kıyametin habercisi gibi tehlikeli bir bakış almış, arada ki mesafeyi neredeyse yok etmişti. Kadın gelecek tehlikenin farkındalığıyla titreyen dudaklarını aralayıp:
"Onur bey?" Derken son kelimeleri dudaklarının üzerine baskı uygulayan kalın dudakların arasında kaybolmuştu.
Mutlu biten masalların ardına saklanmış gerçekler gibiydi yaşanan dakikalar. Acısını dizginleyip, yutmayı göze alan Yusuf'un gözlerine yansıyan görüntüler masalın gerçeğini yüzüne tokat atar gibi çarparken Kumru sonu belli olmayan bir karakter gibiydi. Öylesine bir kenara konulmuş, son satırlar yazılıp kapak kapatılmıştı. Onur ise sahibine isyan çıkartarak kalemi eline almış ve kaderini kendi yazan bir karakter olmayı tercih etmiş gibiydi. Yıllar sonra aklını bir kenara bırakıp kalbini kucakladığı gibi kendini sıradan kadının kollarına atmıştı. Dudaklarını dudaklarıyla ezdiği kadının saçlarına elini daldırırken günlerce susuz kalmış bedevi gibi daha fazlasını ister hale gelmişti. Nefes almak için çırpınan kadının elleri iki koluna dokununca yaşadığı rüyadan uyanır gibi kendine gelip yüzünü birkaç santim kadından uzaklaştırdı. Bir eli saçlarının arasında diğer eli hala yanağındayken gözlerine bir boşluk gibi bakan gözlere baktı. Cevabını vermekten korktuğu sorular beynine girmek için bir bir akın ederken kadının gözleri gözlerinden ayrılmış başka bir noktaya gözlerindeki boşluğu doldurarak dönüşünü izledi. Kolundaki eller ağır ağır üzerinden çekilince Kumru'nun hüzünle sarmalanmış gözlerinin değdiği yere döndü ve Yusuf'un yıkılmış ruhunun dik durmaya çalışan bedenin içinde çırpınışını gözünden damlayan bir damla yaşta gördü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇÜNKÜ SEN
RomanceSoğukluk tüm hücresine işlemiş bir adam ve hayalleri için herşeyi küçük çantasına sığdırıp evinden kaçan bir kadının en olmadık zaman da kesişen hayatları... ******** Kitap kapağı yazara aittir. Hikayenin çalınması, kopyalanması ve çoğaltılması gibi...