18.04.1993 – İstanbul Türkiye
Bugün de yatağımda saatlerce hayatımın ne kadar anlamsız ve sıkıcı olduğunu düşündüm. Son doktor ziyaretimizden sonra inadımı bir kenara bırakıp ilaçlarımı düzenli kullanmaya başlamıştım. Buğra'nın zorlamalarının da fazlasıyla etkisi vardı tabi. İşin iyi tarafı o günden beri burnum hiç kanamamıştı. Buğra, bir hastanede güvenlik görevlisi olarak çalışmaya başlamıştı. Sezer amca, son tartışmalarından beri tekrar iş bulmuş olmasına rağmen Buğra ile konuşmuyordu. Bense her zaman ki gibi bütün gün evdeydim. Buğra söz verdiği gibi ev işlerinde bana yardım ediyordu. Biraz rahatlamıştım fakat yinede sıkılıyordum evde oyalanabileceğim herhangi bir şey yoktu.
Birinin dış kapıyı açmaya çalıştığını duydum. Buğra olduğunu anlamak zor değildi çünkü hiçbir zaman anahtarı tek seferde deliğe sokamazdı eve girişi her zaman gürültülüydü. Buğra'nın yeni işini eskisinden daha çok sevmiştim çünkü saatleri dönüşümlüydü, çoğunlukla geceleri çalışıyordu ve bu sayede gün boyunca yanımda olabiliyordu. Yatağımdan kalkmadım, uyuyor sansın diye gözlerimi kapatmış bekliyordum. Ayakkabılarını çıkardığını ve anahtarları fırlattığını duydum. Bu çocuk hiçbir şeyi sessiz yapamaz mıydı? Odaya girer girmez yatağa, yanıma atladı. Onun ağırlığının etkisiyle yatakta hafifçe zıpladım. Başımı kollarının arasına alıp suratımı göğsüne bastırdı. O kadar sıkıydı ki birkaç saniye nefes alamadım.
"Uyumadığını biliyorum numaracı!"
Bir yandan kahkaha atarken kollarının arasından kurtulmaya çalışıyordum."Nereden anladın?"
Kollarını gevşetip nefes almama izin verdi sonra burnumu sıktı.
"Uyurken domuz gibi horluyorsun çünkü"
"Hiçte bile!!"
Keyfi yerindeydi ve yüzünde o bakmaya doyamadığım mutluluk ifadesi vardı. Keşke onu hep böyle görebilseydim.
"Hazırlan bugün büyük gün, seni bir yere götüreceğim"
"Nereye?"
"Uzun zamandır götürmek istediğim bir yere."
"Nereye gideceğimi bilmeden nasıl hazırlanabilirim?"
Bana dik dik baktı
"Şu üzerindekilerden kurtul yeter hayvanat bahçesine dönmüşsün."
O ana kadar ne giydiğimi fark etmemiştim üzerimde birbirine sarılan kedi ve köpek resimlerinin bulunduğu tişörtüm, altımda ise pandalı şortum vardı. Pis pis sırıtıp Buğra'yı odamın dışına gönderdikten sonra üzerime kırmızı siyah puantiyeli gömleğimi altıma ise en sevdiğim siyah kumaş pantolonumu giydim. Uzun kahverengi saçlarımı arkadan topladım. Bu kadar heyecanlı olduğuna göre gideceğimiz yer özel bir yer olmalıydı. Siyah babetlerimi de giydikten sonra hazır bir şekilde oturma odasında ki koltuğa uzanmış olan Buğra'nın yanına gittim.
Ağzıyla hafif bir ıslık çaldı.
"Gidelim mi güzellik."
Hafifçe gülümseyerek koluna girdim ve beni yönlendirmesine izin verdim.
Bir saattir yürüyorduk, artık bacaklarım ağrımaya başlamıştı ve gittikçe sabırsızlanıyordum.
"Ne kadar kaldı?"
"Geldik sayılır."
Etrafta hiçbir şey yoktu sadece yol ve orman... Beni uzun zamandır buraya mı getirmek istiyordu gerçekten? Hayal kırıklığına uğramıştım ve bacaklarım ağrıyordu. Tam şikayet etmeye başlayacaktım ki Buğra durdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZ KIRAĞI
Science FictionHayatın ne kadar zor olursa olsun bir deney uğruna hayatından vazgeçebilir misin? -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- -- Karşımda iki seçenek va...