ÖLÜMÜN GÖLGESİNDE

144 6 1
                                    

16.03.1993-İstanbul Türkiye

Bu sabah yastığımda kan lekeleriyle uyandım. Gece yine burnum kanamıştı. Son günlerde burun kanamalarım ve beyin sarsıntılarım artmıştı. Çamaşır makinesi olmadığı için kan lekelerini çıkarmak benim için işkenceydi ve kanamamın sıklaşması canımı sıkmaya başlamıştı. Yastık kılıfımı çıkardım ve yıkamak için bahçeye çıktım. O kadar çok dalmışım ki Buğra'nın geldiğini omzuma dokunana kadar farketmedim.

''Öldürecek misin sen beni! Niye sessiz sessiz geliyorsun?''

Kan lekelerini görmemesi için kılıfı suyun dibine kadar bastırıyordum.

''Sessiz sessiz gelmedim, sen beni duyamayacak kadar dalmışsın. Ne düşünüyorsun?''

''Bir şey düşünmüyorum''

Gözü hala aynı şekilde suya bastırdığım yastık kılıfına kaydı.

''Yine mi burnun kanadı?''

''Hayır.''

Bana yalancının tekisin der gibi bir bakış attı. Cevap vermeden önüme dönüp yavaşça kılıfı yıkamaya devam ettim. Bir süre diyecek bir şey bulamamış gibi bana baktıktan sonra elimden yastık kılıfını alıp kendi yıkamaya başladı.

''Önemli bir şeyim yok.''
Pek inandırıcı değildim.

" Bugün hastaneye gidiyoruz."

Ne dersem diyeyim gerekirse saçımdan tutup beni götüreceğini biliyordum. O yüzden sessiz kalmayı tercih ettim.

''Hastalığınız çok ilerlemiş ilaçlarınızı kullanmıyor musunuz?'' Dedi. Emeklilik yaşını yıllar önce doldurmuş gibi görünen doktor, aldığımız onlarla test sonucuna bakarak.
İyi ki Sezer amca burada yok dedim içimden.

''Kullanıyorum.''

Cevabımın Karşılığında aynı Buğra'nın ki gibi sert bir bakış aldım. Buğra'nın ki kadar olmasa da kötü hissettirdi.

'' Bakın Lena Hanım, hastalığınız dikkate alınmayacak türden bir hastalık değil. Hayatınız söz konusu, ilaçlarınızı içmeniz gerek umarım anlıyorsunuzdur."

"Evet, anlıyorum. "

Doktorun rahatsız edici bakışları altında daha fazla durmak istemiyordum o yüzden doktor reçeteyi yazar yazmaz teşekkür edip Buğra'yıda peşimden sürükleyerek dışarı çıktım.

"Bundan sonra benim gözetimim altındasın o ilaçları zorlada olsa içeceksin."

Buğra çok ciddi görünüyordu.

"Tamam."

"Ve burnun kanar yada biryerin ağrırsa haber vereceksin."

"Tamam."

"Ayrıca artık kendini fazla yorma ev işlerinde sana yardım edeceğim."

"Tamam."

"Lena! Tamam ne tamam tamam tamam..."

"Onaylama anlamında kullanılan bir kelime. Altı harfli iki hece."

"Şimdide dalga mı geçiyorsun?"

Neden bu kadar çabuk sinirleniyordu ki.

"Hayır ne desem suç. Boşver!"

Bir süre birşey demeden yürüdük. İkidebir kafasını çevirip bana bakıyordu. Bakışlarını hissediyordum ama bilerek suratım asık önüme bakarak yürümeye devam ettim. Vicdanı el vermeyecekti. Onu o kadar iyi tanıyordum ki. Birkaç dakika sonra dayanamayıp kolunu omzuma attı.

"Hadi ama yeter bu kadar surat astığın."

"Bana sürekli bağırıyorsun sıkıldım artık."

"Özür dilerim. Sinirlerimi kontrol etmekte biraz zorlanıyorum biliyosun ama konu sen olunca dayanamıyorum bak özür diledim. Beni affeder misin?"

"Hayır."

Burnu sürtsün istiyordum. Kolundan kurtulup hızlı hızlı yürümeye devam ettim. Uzun adımları sayesinde beni birkaç adımda yakaladı ve kolumdan tutup beni kendine doğru çevirdi. Kaçmaya çalıştım ama iki kolumdan o kadar sıkı tutmuştu ki hareket bile edemiyordum. Yüzüne bakmam için kafasını suratımın önüne kadar eğmişti. Suratina bakmamak için gözlerimi sımsıkı kapattım. Gülümsedigini hissettim.

"Çok inatçısın."

Dedi ve sonra beni alnımdan öptü. Gözlerimi açıp Buğra'nın gülümseyen yüzüne baktim. Bir anda ciddileşti.

"Ölmekten korkmadığım kadar sana zarar gelmesinden korkuyorum. O yüzden ne olursa olsun sana birşey olmasına izin vermeyeceğim. Anladın mı beni? Sana bağırıp kızsamda lütfen seni korumama izin ver."

Yüzümün ısındığını hissettim. O kadar yakındı ki nefesini yüzümde hissedebiliyordum. Gözleri dudaklarıma kaydı. Sonra yine gülümseyerek beni serbest bıraktı ve yavaşça yürümeye devam etti. Utançla karışık hayal kırıklığıyla peşinden yürüdüm. Yüzümün kıpkırmızı olduğunu hissedebiliyordum. Tüm yol boyunca kendi kendime beyaz tenli olduğum için kızdım.

BUZ KIRAĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin