Sakura🌸
Kaos.
Beynimin içinde tam bir kaos var.
Her şey üst üste geliyordu, babamın gitmesi, kendi başıma yaşamayı öğrenmek ve Yoongi'nin dedikleri.
Yoongi bana o kafamı karıştıran lanet sözleri söyledikten sonra bizimkiler ne yaptığımızı sormuştu ve Yoongi önemli bir şey değil diyerek geçiştirip onların yanına gitmişti. Yemek yerken bile dediklerini düşünmüştüm, benim için özel birisi değildi ve dediklerini neden bu kadar takmıştım hâlâ anlamamıştım.
Neden herkes kafamı karıştırıp sonra çekip gidiyordu?
Yorulmuştum.
Yirmi dört yıl fazla bir süre miydi az bir süre miydi bilmiyorum ama bu yaşıma kadar babam sayesinde hep rahat yaşamıştım. Sevgiyle boğmak yerine parayla boğardı beni.
Babamın yanına gidip para istediğimi hatırlamıyorum, her sabah işe giderken odamdaki küçük sehpaya bırakır ve giderdi parayı. Alırdım, babamdı derdim ve alırdım.
Ama şimdi? Sabah uyandığımda beyaz sehpahamda para bulamayacaktım.
Hayır, benim için bu sorun değildi.
Sorun beni her seferinde para ile avutmasıydı.
Düşünmemeliydim, Yoongi'nin dediklerini. Babamın gitmesini, düşünmemeliydim.
Elimdeki şekersiz kahvemi daha sıkı kavradım. Şekerli şeyleri çok sevmeme rağmen kahveyi şekersiz içiyordum, her insanın bir gariplikleri vardı demek ki.
Hazırlanmalıydım birazdan işe gidecektim, ama evden çıkıp işe gitmek istemiyordum. Sıcak yatağımı bırakmak çok zor geliyordu. Elimde azıcık kalmış şekersiz kahvemden büyük bir yudum daha alarak bitirdim. Şimdi gerçekten kalkmam gerekiyordu. İç çekerek yatağımdan kalktım ve beyaz sehpahama boş bardağı koydum.
Dolabıma ilerleyerek siyah pantolon ve siyah ince kazak giydim. Havalar yavaştan soğumaya başlamıştı, ince giyinip hasta olmak istemiyordum.
Sırt çantama önemli eşyalarımı koyarak sağ omzuma astım ve boş kahve bardağını alarak aşağı kata indim. Elimdeki bardağı makineye yerleştirerek geri çekildim. Kapıya doğru ilerlerken telefonumun çalması ile arka cebimdeki telefonu çıkartarak arayan kişiye baktım. Iseul, şaşırmamak gerekiyor.
"Efendim baş belası?"
"Benim kiraz çiçeğim, n’apıyorsun bakalım?"
Göz devirdim, yine bir şeyler isteyecekti belli oluyordu.
"Sadede gel Iseul, uzatma."
Sıkkınca bir nefes aldığında şahit olmuştum, beni sinir eden bir şey mi diyecekti acaba? Normalde bana çekinmeden her şeyi söylerdi.
"Annem ve babam seninle gelmeme izin vermiyorlar! Bize gelip annem ve babamı ikna etsen?"
"İyi."
Telefonu yüzüne kapatarak evden çıktım, itiraz etsem beynimin içine sıçacaktı. En azından şansımı denerim, hem yanımda olması da iyi olurdu. Yalnız kalmazdım.
Tanıdık kapı görününce bahçe kapısını açtım ve içeri girdim. Dış kapının önüne geldiğimde zile basıp beklemeye başladım. Kısa bir süre sonra Bayan Park kapıyı açtığında içtenlikle gülümsedim, o da gülüşüme karşılık verdi.
"Bayan Park, nasılsınız?"
Kaşlarını çatarak bana bakmaya başladığında sorduğum soruyu düzelttim, "Nasılsınız anneciğim?" keyifle gülümseyip "Gayet iyiyim." dedi.
Bu kadını çok seviyordum, hep bana annem gibi davranmaya çalışmış, eksiklik hissetmeyeyim diye uğraşıyordu.
Buraya gelme nedenimi hatırlayınca bana bakmaya devam eden Bayan Park'a dönerek konuşmaya başladım.
"Şey, anneciğim. Biliyorsun işe başladım ve ilk günümde tek gitmek istemiyorum. Iseul de benimle gelebilir mi?"
Buraya gelme amacımı biliyormuş gibi bana bakıp, kıkırdadı. Daha sonra kafası ile onayladı. Tam Iseul'u çağıracakken aklına bir şey gelmiş gibi bana döndü ve konuşmaya başladı.
"Tek başınıza olmayın, pek tekin yerler değildir oralar. Yoongi ve Jungkook'ta gelsin."
Jungkook'un gelmesinde bir sıkıntı yoktu ama Yoongi ile son yaptığımız konuşma yüzünden gelmesini istemiyordum. Hem Namjoon'un barı idi. Gelmek istese bile Namjoon içeri alır mı emin değildim. Ama itiraz edersem Iseul da gelemezdi ve ben tek gitmek zorunda kalırdım.
Hem Iseul da çok üzülürdü.
"Pekâlâ, sıkıntı yok."
Yeniden gülümseyin diğerlerini çağırmaya gittiğinde sıkkınca bir nefes verip ağırlığımı sağ bacağıma verdim ve bir ileri bir geri sallanmaya başladım.
Canım sıkıldığında veya moralim bozuk olduğunda hep bunu yapardım. Beni yakından tanıyan birisi neden bunu yaptığımı kolaylıkla anlayabilirdi. İç çekerek kazağımın kollarımı avuç içlerime doğru çekerken karşımda Jungkook'u görmem ile ona bakmaya başladım.
O da bana bakıyorken gülümsemeye başladı.
Ben de karşılık olarak gülümsediğimde neden böyle yaptığımızı anlamamıştım. Park Iseul her zaman ki gibi kıskançlık yaparak bana ters ters bakarken aramıza girdi ve fırsattan istifade Jungkook'un koluna girerek önden ilerlemeye başladı.
Hem annesini ben ikna edeyim benimle gelmesi için, hem de trip yiyen ben olayım.
Harika.
Yanımda hissettiğim haraketlilik ile kafamı soluma doğru çevirmemle birlikte ciddilik ile bana bana Min Yoongi'yi gördüm.
Kaşlarım istemsizce havalandırken derin bir iç çekerek yürümeye başladım. O da yanımdan ilerlemeye başladı. Bir süre sessizce yürümeye devam ederken dedikleri aklıma geliyor ve sormak istiyordum. Sonra aklım karışıyor ve kavga ederiz gibi geliyordu.
Boşvererek sessiz ortamda sesimin yankılanmasına izin verdi.
"O gün, ne demek istedin?"
Kafamı ona çevirerek bakmaya başladığımda karşısına bakarak yürümeye devam etti. Bir süre sonra ağzını aralayıp konuşmaya başladı.
"Sana uygun bir yer değil derken ciddiydim. Namjoon'u pek tanımam ama bizim yıllar okula geldiğinde tek gecelik takılıyordu."
Gözlerimi şaşkınlıkla açtım, tek gecelik yapıyorsa yapıyordu. Ben ne yapacaktım acaba?
"Yani, yapıyorsa yapıyordur Yoongi. Bana ne ki bundan?"
Derince bir iç çekerek bana baktı, ben de ona döndüm. Gözlerime bakmaya devam ederken konuşmaya başladı.
"Anlamıyor musun cidden?" kafamı hayır anlamında salladığımda şaşkınca bana bakıp konuşmaya devam etti.
"Günün birinde seni yatağa atmaya çalışır diyorum Sakura."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kiraz çiçeği ❀ yoongi
Fanfic❝çok dengesizsin dedim. sol tarafıma çok yüklendin, ondandır dedi.❞ ©coslaye | ekim, 2019