Selamlar, 1. bölümümüzü tekrar yayımlıyorum uzun zaman sonra. Yorumlarınızı merak ediyorum. Beğendiyseniz oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen. İyi okumalar. ❤❤
***
Aynadaki aksine bakıyordu dikkatle, minicik eteğinin arka tarafını aşağı çekiştirmeye çalışırken bir yandan da topuklu ayakkabılarını giymeye çalışıyordu. Bir süre bu şekilde oyalandıktan sonra saçlarını da kabartıp düzelterek bize döndü ve alev atan gözleriyle önce yatakta yanımda oturan Sibel'i baştan aşağı süzdü. Gözleri, onun ayakkabılarında biraz takıldıktan sonra aniden bana çevrildi ve bıkkın bir şekilde yüzümü seyretmeye başladı.İstemiyordum bana bu şekilde bakmasını, çok rahatsız ediciydi. Gitselerdi ya bir an önce...
Dayanamayarak "Ne oldu?" diye sordum. Benim evimde, benim odamı işgal etmeleri yetmiyormuş gibi bir de geriyordu beni bu kız, sanki onlarla gitmeye mecburdum. İstemiyordum işte onun olduğu ortamlarda bulunmayı, bu salak ve egolu hallerini de hiç sevmiyordum ayrıca.
"Gelmeyeceğine eminsin, değil mi? Sonra sıkılma evde tek başına." diye ağzının ucuyla mırıldandı umursamaz ve bıkkın bir yavaşlıkla, tek kaşı havalanmıştı. Sözde beni düşünüyordu haspam, çok düşünüyorsa kesseydi ya şu tavırlarını.
"Hıhım, zaten akşam oldu Gamze, yatar uyurum. Başım çok ağrıyor, hiç gürültülü ortamlara katlanamam. Sıkılacak ne varmış ki hem? Bugünlük bensiz gideceksiniz artık, ne var bunda uzatacak." dedim bıkkınca ve hırsla uzandığım yatağımda doğrularak. Bu akşam bu kıza feci sinirliydim. Tavırlarımı abartılı ve saçma bulduğunu bir an dağılan, manasız bakışlarından anladım.
"Peki, sen bilirsin Nazlı'cığım. Biz söyleyelim de, sonra 'çağırmadılar' deme. Haydi Sibel, sen de kalk da içeridekilerin yanına geçelim artık." diyerek hem ev hem de oda arkadaşım Pınar'ın yatağının üzerine bıraktığı çantasını aldı ve makyaj malzemelerini içine doluşturmaya başladı.
Gözlerimi devirerek ona baktım ama kimin umrundaydı? Cevap vermeyecektim ona, telaşla üzerini düzelten Sibel'e yardım etmeye koyuldum. Sahi, haddinden fazla mı gerilmiştim ben bu akşam? Oysa tek sorun, ev arkadaşlarım Pınar ve Ezgi'nin bu gece hep birlikte eğlenmek için bir yerlere gitmek istediklerini ortaya atmaları ve bunun sonucunda tüm arkadaşlarının da hazırlanmak için bizde toplanmalarıydı. Aslına bakarsak, yarısından tiksindiğim tüm arkadaşlarının demek daha doğru olacaktı...
Tam başımın ağrıdığını ve onlarla gitmeyeceğimi söyleyip yatmak için odama girmiştim ki peşimden Sibel ve Gamze de girerek burada hazırlanacaklarını ve beni rahatsız etmeyeceklerini söylemişlerdi ama geldiklerinden beri Sibel susmak bilmiyordu.
Derken, odanın kapısı aniden açıldı ve Sibel'in mütemadiyen hem sağ hem de sol kolu görevini üstlenen Koray içeri girdi laubali bir gülüşle. "Kızlar, isterseniz yarın sabah çıkalım evden. Benlik sorun yok, ben buna katlanabilirim bilirsiniz ama içerideki gerzekler mızmızlanıyor." dedi sahte üzgün bakışlarını akıtarak. Ardından, küçük dağları yaratanın kendisi olduğunu sanan -en azından hakkında bu tespiti yaptığım- Gamze, bir şey demeden çantasını koluna takarak odadan çıktı.
Onun aksine Pınar koşarak odaya girdi ve kendi yatağının üzerine bıraktığı ceketini omuzlarına atarken bana çarptı gözü. "Nazlı'm keşke sen de gelsen be, kafan dağılırdı ağrı falan hiçbir şeyciğin kalmazdı inan. Vallahi açılırdın kızım ya." diye hızlı hızlı konuştu. Canım arkadaşım, severdi böyle geceleri ve kalabalık arkadaş ortamlarını... Bu yüzdendi aklının uçuşu ve o denli gürültülü ortamlarda herhangi bir baş ağrısının katlanarak insanı çileden çıkarabileceğini düşünemiyor oluşu.
"Lütfen artık bunu uzatmayın, sanki bugüne kadar her yerde yanınızda ben vardım da şimdi gelmeyince yokluğum sizi derinden etkileyecek ve eğlenemeyeceksiniz. Abartılacak bir şey yok çocuklar, gidin ve eğlenin. Ben bu gece gelmek istemiyorum, gerçekten." dedim, onlara son kez gülümseyerek bakıp odadan çıktım. Yeterince ikna edici olduğumu düşünüyordum.
Ben mutfağa doğru ilerlerken sayın içten pazarlıklı ev arkadaşım Ezgi, Ezgi'nin sevgilisi Tibet, küçük dağları yaratan Gamze, Gamze'nin ekürileri olan iki sevgili Didem ve Orhan kapıya doğru ilerliyorlardı. Sibel, Koray ve Pınar ise arkamdan geliyorlardı.
"Biz çıkıyoruz Nazlı kız, sen de dikkat et, kapını bacanı kilitleyip yat e mi?" diye babaannem gibi söylenerek ayakkabılarını giyen Orhan'a gülümseyerek baktım. Tam ona cevap verecekken peşimden gelen Koray da elini omzuma koyarak sesini yaşlı dedeler gibi çıkarmaya özen gösterir biçimde "Sakın yabancılara kapını açma olur mu evladım" dedikten sonra beklemeden hızla kapıya ilerledi.
Gülümseyerek ikisine birden cevap verecekken Didem burun kıvırarak "Başka derdimiz yokmuş gibi çocuk tembihliyoruz bir de, kendisi de bizi ne sever ya..." diye mırıldandı göz devirmelerinin eşliğinde.
İşte tam zamanıydı, tüm sebepli sebepsiz gerginliğimi onun üzerine fırlatarak rahatlayabilirdim.
Çılgınlar gibi cazgırlaşarak ona patlayabilirdim.
Yaptığı tek şey onlara karşı hislerimi anlamak ve buna karşılık vermek olan bu suçsuz kıza köpürebilirdim.
Evet, bunu yapardım ve hatta yapacaktım da ama hadsizin biri buna engel olmaya kalkmıştı: Tibet.
"Hanımlar, atışmayın lütfen akşam akşam. Hiç yoktan olay çekemem bakın." diyerek ellerini iki yanda havaya kaldırıp bana doğru umursamazca bakan Didem'in koluna yapışıp kapıdan dışarı çıkardı, direkt asansöre doğru yol aldılar. Ben de kendi kendime mırıldandığımla kalacaktım. Lafı ağzıma tıkamışlardı, bunun altında kalamazdım ama kalmıştım işte. Neyseydi artık, herkes gittikten sonra sinirden kendi kendimi yiyip bitirmekten başka çarem yoktu şimdilik.
Bunu yapmaya bayılırdım.
Birkaç dakika içerisinde herkesle vedalaşıp göndermiştim evden. Sonunda rahatlamıştım. Artık kafa dinleme vaktimdi ve bu evin en sevdiğim hali boş haliydi. Mutfağa gidip kendime Türk kahvesi yapmaya karar verdim, dolapta çikolatam da vardı, mis gibiydi artık her şey...
Bu aralar kızların arkadaşlarıyla uğraşmaktan yorulmuştum, her gün beraber takılıyorduk, neredeyse her şeyi hep birlikte yapıyorduk ve ben bundan hoşlanmıyordum. Eski sade halimizi özlemiştim, onların arkadaşlarıyla haşır neşir olmadığım o hoş zamanları... Aynı bölümde okuduğum yakın arkadaşlarımı da ekiyordum kimi zaman. Ev arkadaşlarımı tabii ki çok seviyordum ama arkadaşlarına pek ısınamamıştım işte.
Pınar ve sinsiriliçe ev arkadaşım Ezgi aynı bölümdeydi zaten, geçen sene her ikisiyle de aynı yurtta kalıyorduk. Biriciğim Pınar oda arkadaşımdı, Ezgi'yi de Pınar sayesinde tanımıştım. Tüm yıl boyunca çok iyi anlaştığımızı ve aynı ortamda birbirimize katlanabildiğimizi anlayınca eve çıkma kararı aldık. Tabii o zamanlar Ezgi ile böyle soğuk değildi aramız. Zaten ne olduysa bu sene olmuştu, aynı eve de çıkınca daha çok takılmaya başlamıştık ve haliyle onların arkadaşlarıyla da daha sık karşılaşıyordum. Sibel'i, Koray'ı ve Orhan'ı seviyordum aslında ama diğerleri için aynı şeyleri söyleyemezdim.
Kahvemi fincanıma boşalttıktan sonra dolaptan üç tane de çikolata alarak oturma odasına gidip fincanı koltuğun kenarına bıraktım ve iyice yayıldım. Laptop'tan da bu aralar bağımlısı olduğum dizinin kaldığım bölümünü açınca artık tamamdım, değmesinlerdi keyfime... Yan tarafımdaki çikolatalardan birini alıp açtım ve kahveme uzanacağım sırada zil çaldı. Akşam akşam kim niye gelirdi ki şimdi? Tam keyif yapacağım vakitte sahiden bunu yapması gerekiyor muydu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR ASRIN HİKAYESİ (g×g)
Novela Juvenil(+18) Eli öyle ustaca hareket ediyordu ki, çıldırmamak imkansızla kapışırdı artık. Boğazımın kuruduğunu hissediyordum, sık sık yutkunmaya çalışıyordum ama dilim kupkuruydu. Saçmalıklar silsilesine bir yenisini daha ekleyip elimi elinin üstüne götüre...