11▪️| Neden

1.4K 93 196
                                    

"Peki buna ne dersin?"

Büyükbabam heyecanla bana yeni çıkan süpürgeleri işaret ettiğinde gülmeden edemedim. Bastonuyla oradan oraya koşturuyordu. İstemediğimi söylediğim halde dükkanın yarısını satın almış sayılırdı. Altından kocaman bir snitch de buna dahil. Kollarımda tuttuğum Snitch'i kaçırmamak için zor duruyordum. Havada beni hareket ettireceği bile olmuştu.

"Büyükbaba bunu ne yapacağım? Oyun için de kullanılmaz ki."

Büyükbabam derin bir nefes verirken ellerini saçlarımdan geçirdi. "Önemli olan görünüşü Rose. Odana bir fanus yaptıracağım içine koyarız."

Onun gösteriş merakına sessiz kaldım. Çalışanlardan biri Snitch'i kocaman bir kutuya koyduğunda da tepki vermedim. Sanki okuldan uzaklaştırılmamışım, tatile çıkmış onunla vakit geçiriyormuşum gibi davranıyordu gerçekten. Bu beni rahatlatmıyor da değildi. Gryffindor cehenneminden sonra gerçekten bana değer veren insanlarla olmak iyi gelmişti.

Özellikle de Ginny'nin bana veda etmemesinden sonra.

Büyükbabamın az önce para vererek tuttuğu yardımcı eşyalarımızı taşırken biz de Diegon yoluna geri çıkmıştık.

"Yüzün düştü bakıyorum."

"Bir şey yok Büyükbaba. Sadece bazen düşünmeden edemiyorum. Bunca şeyin başıma gelmesini hak ediyor muyum acaba? Yoksa sadece şansız mıyım?"

Onu üzmek için söylememiştim. Ama büyükbabam düşünceli bir hale bürünmüştü şimdi.

"Hayır Rose. Özellikle de çok kötü şeyler hak etmiş bir adam olarak söylüyorum. Ne olursa olsun sen çok özel bir kızsın. İyi bir insansın. Bunları düşünme." dedi adımları yavaşlarken. Sonrasında da güldü. "Sen Malfoyların varisisin Rose Malfoy. Bu şans kimde olabilir?"

Kıkırdadım. "Savaş kahramanının da kızıyım-"

"Oraya hiç başlama."

Ben gülerken çikolata şelalesi ısmarlayacağını söylerek yolumuzu değiştirmişti. Büyükbabamın koluna girerek yürümeye devam ettim. Yol üzerinde dükkanından çıkan George Amcaya da selam verdim. Oldukça meşgul görünse de o da bana doğru el sallamıştı gülerek. Büyükbabamsa bunu tamamen gözden gelmeyi tercih etti.


****

"Ginny bana da." dedi Hermione Granger fincanını işaret ederek. Ginny ona da doldurduktan sonra hemen yanına oturmuştu. İkisi camdan dışarı şehrin parlak ışıklarını izlerken Hermione onun yüzünde yer etmiş hüznü görse de sormadı.

"Londra'da yaşamayı özlüyorum bazen." dedi kendini tutamadan. Evliliklerinin ilk senelerinde burada ne kadar mutlu olduğunu hatırlamıştı. Çayından yudumlarkan bacaklarını da koltuğa çekmişti. Ginny gülümsedi.

"İnsanların arasına tekrar karışmak için senelerce dilek dilemiştim. Sanki... tekrardan topluma karışırsam içimdeki boşluk kaybolur dedim. Çünkü terk ettiğim şeylere değmesini istedim."

Hermione oturduğu yerde gerilirken merakla kadını izliyordu. Ginny kaçırılmasından asla bahsetmemişti. Konu açıldığında da ortamı her zaman terk etmişti. Dayanamadan sordu.

"Ginny... Bebek?"

Ginny düşüncelere boğulurken başını iki yana salladı hafifçe. Bakışları ellerine inmişti.

"Bilmiyorum. Anılarım var ama belirgin değil. Yüzünü hatırlıyor gibiyim... ama kayboluyor Herm. Onu özlüyorum, ama hatıralarımda bulamıyorum."

Hermione elini onunkinin üzerine kapatırken Ginny derin bir nefes alarak gözyaşlarını geri itti.

" Onu terk ettiğimi biliyorum ama. Nerede, ne durumdaydım bilmiyorum. Ama ben tercih yaptım. Oğlum da bu tercihin bir parçası olmadı."

The Prophecy |Senseless 3. kitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin