Küçük çocuk gözlerini ovalarken yeni uyanmanın mahmurluğunu yaşıyordu. Loş odasında yutkunarak etrafına bakındı. Gördüğü kabus hala aklındaydı. Onu çağıran küçük kıza koşsa da asla ulaşamıyordu, ve bu onu nefessiz bırakıyor, ruhunu parçalıyor gibiydi.
Çıplak ayaklarını zemine koyup tanıdık bir yüz aramak için kapıya bakındı. Babası bütün gün onu ders çalıştırdığı için zihni yorgun düşmüştü. Gözleri yalnızca annesini arıyordu. Çünkü annesi her gece onunla uyur, kabuslarını uzaklaştırırdı.
"Anne?" dedi fısıltıyla. Onu duyup hemen yanına gelmesini istiyordu. Bir kaç adımda kapıya gelip dışarı çıktı. Kalenin soğuk mermerleri ayaklarını üşütse de durmamıştı. "Anne?"
Dışarısının zifiri karanlık olduğu belliydi. Merdivenlerden aşağı indiğinde, babasının çalışma odasından sızan ışığı fark etti. Merakla oraya doğru ilerledi. Babasıyla büyüler üzerinde çalışmak dışında bir iletişimi olmamıştı. Bu yüzden odadan içeri girmeye çekinse de kapının dibine yaklaşıp annesinin orada olup olmadığını anlamaya çalıştı.
"Sakın! Tekrar bu saçmalıklardan bahsetme." dedi babası. Şimdi ikisi de görüş alanındaydı. Çocuk yutkundu. Annesi yine üzgün görünüyordu. Hiçbir zaman onun gerçekten güldüğünü görmemişti ya zaten.
Adam öfkeyle ellerini kahverengi saçlarından geçirirken sesi beklediğinden yüksek çıkmıştı. Karşısındaki kadına bir adım daha yaklaştı.
"Ginny, yıllardır... yıllardır buradayız, beraberiz. Seni asla incitmedim, sadece burada benimle ve oğlunla kalmanı istiyorum. Bunu yapamaz mısın?"
Şimdi Stefan Riddle'ın sesi yalvarır gibi çıkmıştı. Ginny ise donuk gözlerle onu izledi sadece.
"Bunu artık yapamam. Daha fazla olmaz. Dayanamıyorum, anlamıyor musun? Beni incitmiyorsan ne olmuş yani? Hala hapisteyim, hala esirim."
Küçük çocuk yutkundu. Kapının eşiğinden annesinin titreyen ellerine şahit olabiliyordu. Stefan'ın gözleri kararırken kadını omuzlarından tutup sarstı sertçe.
"Sana dokunmadım bile. Aşkından ölürken izlemekle yetindim. Ama şimdi..." Adam alayla bir kahkaha attı. "Şimdi sen, beni seneler önce sevdiğin adam için terk edeceksin ve ben izin vereceğim öyle mi?"
Ginny Weasley de donuk bir şekilde gülümsedi. Zayıflamış bedeni adamın kollarında daha küçük kalmıştı. "Asla izin vermeyeceksin. Senelerdir olduğu gibi."
"Evet. Öyle." dedi adam aniden ona sıkıca sarılırken. Kokusunu derin bir şekilde içine çekti sonrasında. Ginny onu hapseden adamın kollarında olmaktan iğrenirken hiçbir şey yapmadan durdu sadece.
"Ben yalnızca onu seveceğim Stefan. Bu gerçeği değiştiremezsin.-"
"Seni asla affetmez. "
Ginny buruk bir şekilde gülümsedi. Başını hafifçe iki yana salladı sonrasında. "Evet, hata yaptım. Ama iksir ve tehditle oldu. Olgunlaştıkça bir şeyi daha fark ettim."
Stefan onu kollarının arasından uzaklaştırırken perişan bir şekilde gözlerine baktı. Ginny devam etti. "Ben aşkımıza inanıyorum. Ben affederdim. Aradan geçen bunca yılda, o da etti. Beni bırak, ona ve aileme kavuşayım."
Adam gözlerini sıkıca yumduktan sonra masanın üzerindeki her şeyi saniyeler içerisinde yerlere dökmüştü. Öfkeyle bağırdığında kapıda onları dinleyen çocuk irkilmişti.
"Ona gitmek istiyorsun yani? Seni burada tutan hiçbir şey yok öyle değil mi?"
Ginny kırık bir tebessümle şatonun duvarlarına baktı. Yıllardır bundan başka bir şey görmemişti ya zaten. Tek bir yanı acıyordu. O yarayı da Stefan dile dökmek için dudaklarını araladı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Prophecy |Senseless 3. kitap
FanfictionSenseless ve Decision kitaplarının devamı ve üçlemenin sonuncusudur Roseline Narcissa Malfoy Hermione Granger'ın cesaretine ve Draco Malfoy'un hırsına sahipti. Lucius Malfoy'un gözdesiydi ve güzelliğiyle herkesi hayran bırakan bir veelaydı. Rose ke...