Sevgi, aşk, acı... Bu üç kelime bir arada olmamalıydı. Her sevginin sonunun acı, her aşkın sonunun ayrılık olmadığına inanmak istemişti kimsesiz yüreğim. Kabullenmeliydim güzel günlerin geçmişte kaldığını. Zordu, hiç kolay olmayacaktı ama alışacaktım elbet. Bir kez daha terk edilmiştim. Bir kez daha Sevda'sız kalmıştım. Suçsuzum demiyordum. Hatanın en büyüğü bendeydi. En başından beri kötü bir oyun oynamıştım ona. Sonumuzu kendi ellerimle hazırlamıştım aslında. Tam da her şeye sahip olduğum anda aslında aşkımın her şeyden üstün olduğunu görüp ilişkimizi mahvettikten sonra güzel şeylerin olacağına inanmıştım..
Aylar geçmişti üzerimizden. Ben günlerce, aylarca karanlık, penceresiz dört duvarın arasında işkence görürken, kemiklerim tek tek kırılırken yine de Sevda'nın adını sayıklamıştım. Umudumu kaybetmemiştim. Hep ona kavuşacağım günü hayal edip aşkıma inanmasını sağlamak için pes etmemiştim hiç. O ise izini bir kez daha kaybettirmişti. Bir kez daha ihanet etmişti bana, aşkımıza. Bir kez daha yarı yolda bırakmıştı beni. Hiçbir şeyin anlamı kalmamıştı artık. Çünkü her şey Sevda ile güzeldi. Bu kasaba, bu köşk bile..
"Arslan.. Sana birini getirdim."
"Kimseyi görmek istemiyorum. Dışarı çık Oya." dedim arkamı bile dönmeden, camdan dışarıyı izlerken. O an bir bebeğin ağlama seslerini duydum ve ayağa kalktım.
"Ama sana ihtiyacı olan biri var."
"N-ne?"
"Annesi istemedi, bırakıp gitti. Üzgünüm.. Sensiz yapamaz. Büyüdüğünde nasıl hissedeceğini en iyi sen biliyorsun."
"O-ol-olmaz.. Nereden çıktı bu bebek? Al götür Oya. Yapamam ben. Bakamam. Ben kendime bakamıyorum, ona nasıl bakacağım? Olmaz. Hayır.."
**
-Birkaç Ay Önce-
Ailemle her ayın belirli günlerinde dışarıda yemek yerdik. Ancak ben kasabada olduğum için bunu bir süredir yapamıyorduk. Babam da ne kadar üzgün olduğumu görünce akşam için hemen organizasyon yapmıştı bile. İzmir'de güzel bir lokantaya gittik. Kasabadan birkaç saatliğine de olsa uzak kalmanın iyi geleceğini sanmıştım. Ama yanılmışım. Lokantada herkes sevgilisiyle, eşiyle yemek yiyordu. En tuhafı da mutlulardı. Belki çok dertleri vardı, çok tartışıyorlardı ama yan yanaydılar ve geçirdikleri zamanın kıymetini iyi biliyorlardı. Biz bunu başaramamıştık. Zaman bizim isteğimiz dışında elimizden akıp giderken biz birbirimize her dakika geç kalıyorduk. Ama ben bir gerçeği kabullenmiştim ve bu yüzden içim rahattı. Çünkü bizim kaderimiz bir yazılmıştı. Biz eninde sonunda yine yan yana olacaktık. Ne kadar acı çekmiş olursak olalım, sımsıkı sarılacaktık birbirimize.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FEVERAN | ZeyKer
RandomBir Eylül akşamı yeniden açıldı yarım kalan, acı, intikam, hırsla dolu o soğuk defter. Ve o akşam anladım ki, ne ben, ne de o yeni bir hikaye yazabilmişti kendine. İkimiz de geçmişte takılıp kalmıştık, hapsolmuştuk bir umut arayan virane hayatlara...