Rusyayla nasıl tanışmıştık... Açıkcası bayağı eskidendi. Hatırlamaya çalıştıkca "Rusyayla ne kadar uzun süredir tanışıkmışız." Diyorum. Babamın ölümünden sonra tanışmıştık. Osmanlı çökmüştü ve bense çok zayıftım. Zar zor ayakta kalabiliyordum. Hastaydım, soğuktu, kimse yardım etmiyordu. Kısacası zor günlerdi. Tek tük cephaneyle kendimi savunmaya çalışıyodum. O zamanlar bana yardım edende yoktu. Sonra... Rusya geldi. Babası bana yardım etmesini pek onaylamıyordu. O dönemlerde hala babasına bağlı yaşıyodu. Benden çok sonra kendi bağımsızlığını kazandı. Savaşta yadımıma ilk o geldi. Sonra Hindistandan ayrılıp bir ülke olacak. Pakistan. Yine gerçek babasına karşı gelip bana yardıma koşan komünist Azerbaycan. Oğullarının beni desteklediğini gören SSCB savaştan çekildi. Ve hatta yardım etmek istediğini bile söyledi. Onunla tanışmamız kabaca böyleydi. Onunla çocukluktan beri tanışıktık ve buda birçok anıyı da yaında getiyiordu. Bir
defasında. Beni evlerine çağırmıştı. İlk defa gidiyordum onlara herhalde. Evlerinin çok büyük olduğunu net bir şekilde hatırlıyorum. Malikane veya konak gibi birşeydi. Babası çok katı ve sertti. Onu bir defasında bile yüzü gülerken görememiştim. Sanırım hiç gülmemişti de... O zamanlarda hiç bilgisayar oyunu olmadığı için Rusya beni bisiklet sürmeye davet etti. Her ne kadar diretsem de en sonunda kabul etmiştim. Onun iki tane bisikleti vardı. Biri mavi ve diğeri kırmızı. Kırmızı olanı daha çok sevdiğini söyleyip onu almıştı. Eh haliyle bende mavisini aldım. O zamanlarda bile benden uzundu ve sanırsam hayatımdaki ve onun bana söylediği ilk iltifat o gündü.
"Gözlerin. Çok güzelmiş!"
İçime kapanık bir çocuk olduğundan ne diyeceğimi bilememiştim. Utana sıkıla "S-sağol. S-senin de..." diyebilmiştim ancak.
Bisikletlerimize bindik ama ben çocukluğumu hep savaşların arasında geçirdiğim için bisiklet sürmeyi öğrenememiştim. Rusyanın bisikleti iki terkerliydi. O sürmeye başladı ve biraz gitti. Ben orda kalakalmış onu izliyordum. Ellerim gidondaydı ama oturmamıştım. Ayaklarımla bisikleti ilerletiyordum. Rusya bunu fark etti ve yanıma sürmeye başladı. Geldiğinde.
"N'oldu. Süremiyor musun. Büyük geldiyse Belarus'un bisikletini verebilirim."
Bisiklet süremediğimi bilmesini istemiyordum. Hem bu çok utanç verici olurdu çünkü o çok iyi sürüyordu. Bir şekilde yalan söylemem gerekiyordu.
"Iıııı... hayır... ben.. sürebiliyorum amaa....eee.. şu an halim yok"
Diyebilmiştim. Sanki aklımı okumuş gibi "Istiyorsan sana öğretebilirim Türkiye."
Nasıl anladığını hala çözemiyorum.
Yüzüm yere düşmüştü. Hiç beklemediğim bir anda Rusya beni kalçamdan tutup kavradı ve kaldırdı. Birinin bana bu şekilde ve aniden kaldırması beni utandırmıştı. Yüzümün birazcık kızardığını hissedebiliyordum. Beni bisiklete oturttu. Elimi tuttu ve gidona koydu. Sonra diğerini. Ayaklarımı pedallara koymamı gerektiğini söyledi. Dengemi kaybetnekten korkuyordum. "Güven bana." Demişti "Düşersen hemen yanına geleceğim merak etme." Bu sözler bir nebze olsun beni rahatlatmıştı. Ben ayaklarımı pedala koyarken o da bir elini kalçamdan çektı ve bisiklerin arkasına koydu. Sonra diğer elini de çekip gidonun altına koyacakken onun elini tuttum."Bu kadar korkmana gerek yok. Sakin ol. Seni bırakmıycam. Simdi elimi geri alabilir miyim? Bazen ihtiyacım oluyor da."
Tek diyebildiğim kelime "ama"ymış gibi. Konuşmaya başladım. Bana nasıl tahamul ettiği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Yada neden tahamul ettiği...
Elini yavaşca bıraktım. Oda gidonun altını tutmaya başladı.
"Yapabilirsin. Sana güveniyorum. Önce gidonunu sıkı tut ama o kadar da sıkma. Sonra pedalları çevir. Tamam mı? Şimdi ben yavaş yavaş bisikleti bırakacağım. Hazır ol. Unutma eğer ki düşersen ben burdayım."
Dediği gibi yaptı ve bisikleti bıraktı. Pedallara basmaya başladım ve...
Sürüyordum. Hayatımda ilk defa bisiklet sürüyordum. Ama tek sıkıntım Rus'un bana frenleri göstermemiş olmasıydı. Nasıl duracağımı bilmediğim için stres yapmaya başladım. Yoksa tabii ki düşmezdim. İlk sürüşüm bir yarım dakika gibiydi. Sonra yere yapıştım. Az süre geçmiş olmasına rağmen uzağa düşmüştüm. Çimene düşmüştüm. Daha doğrusu çimen gibi görüen taşlara düşmüştüm. Çimenlerin içinden süpriz yumuta gibi çakıltaşı çıkmıştı. Ellerim, kollarım, dizlerim kanamaya başladı. Ellerimin içi yarıldı ve birkaç küçük taş içine girdi. Canımı yakmıştı. Ama bu acı sadece gözlerimi yaşarttı. Herhangi bir ses çıkmamıştı. Hemen Rusya geldi ve beni kaldırdı. Çocuk aklı ya uzun bir yaprak buldu ve bütün yaralarımı onla sardı."Elini...öpsem geçer mi" Gözyaşlarımı silmeye çalışıyordu bu sırada. Sonra bir elimi kaptı. Ellerimı yumruk yapmıştım. Elimi yavaşca açtı. Avucumu çevirdi. Tuhaf bir şekilde o öptükten sonra acısı biraz dinmişti.
Sonra diğer elimi. Ağzı biraz kan olmuştu. Sonra eliyle ağzını sildi ve"Daha iyi... Değil mi? Özür dilerim.. Düştün.. Hadi eve gidelim babam sana pansuman yapsın."
Başımı yavaşca salladım. Elimi tuttu ve beni kaldırdı. Bende mavi bisikleti aldım onu evine doğru yol almaya başladık. Yalpalıyorum. Rusya'nın gözlerinden suçluluk çektiğini görebiliyordum.
"Dur."
Dedi neden böyle dediğini anlamamıştım ama sesi beni durdurmaya yetmişti. Benden mavi bisikleti bırakmamı isterdi. Bisikleti yere koydum. Sonra beni alıp kırmızı bisikletin arkasına koydu.
"Ama diğer bisiklet?"
"Senden önemli değil..."
Kendi de bisiklete bindi.
"Şey.. bizde adettendir. Arkadaki kişi öndekine sarılır. Sana sarılsam sıkıntı eder misin?"
Bir elini gidondan çekip.
"Rahatsız olmazsan tabii."
Elini gidona geri koydu ve sürmeye başladı. Kızmızı bisiklet arkada kalmıştı. Ellerimi Rusya'nın belinden geçirdim ve önünden kavuşturdum. Kalp atışlarını duyabiliyordum. İyi hissedtiroyordu. Doğru hissetiriyodu ve en önemlisi sıcak hissetiriyordu. Nefes alışlarım yavaşladı ve sakinleşmeye başladım ama uyumadım. Uyuyamadım. Hemen evin önüne gelmiştik çünkü. Ellerimi hemen çektim. Rusya indi ve beni de indirdi. En çok dizlerim acıyordu. Rus biraz burda kalmam gerektiğini söyledi ve içeri geçti. Asıl konu nerdi bilmiyorum. Rusya'nın beni bu halde eve getirmesi mi? Bisikleti arkada bırakmamız mı? Biliyorum. Ve bilemeyecektim ama çok yükesek bağırtılar geliyordu ve bu beni ürkütmüştü. Rusya benim yanıma saklamaya çalıştığı patlak dudağıyla geldi. Elimden tuttu ve beni içeri götürdü. Babası kollarını kavuşturmuş kaşları herzamanki gibi çatık bizi bekliyordu. Elime hızlı ve özensiz bir pansuman yaptı. Canımı cidden acıtmıştı. Pansuman boyunca Rusya'nın elinni bırakmadım ve biraz sıktım. Rusya babasına kötü bir tavırla bakıyodu babasıda arada ona bakıyordu ve kendisine böyle bakıldığı için kızıyodu ve pamuğu daha sert bastırıp canımı yakıyordu. O canımı yaktıkca Rusya'nın elini daha fazla sıkıyordum Rusya'da babasına daha sert bakıyordu. Bu benim pansumanım bitene kadar döngü şeklinde devam etti. Heryerim dövülecekmiş gibi pansumanlandı-
ğında ve sarıldığında Rusya beni evime bırakmayı teklif etti. Bende onayladım. Aslında ikimizde içten içe ayrılmak istemiyorduk ama babası giderek öfkeleniyordu ve bu Rus'u geriyordu. Yürüyerek eve gidecektik. Rusya kolunu boynuma doladı benim boynum kısaydı o yüzden bende onu belinden tuttum. Evime kadar böyle devam ettik. Sonra vedalaştık ve bende kendi evime geçtim. Aklımda birçok soru vardı aslında.
Neden çoğu kişiye karşı kabayken bana oldukça iyi tavır gösteriyordu?
Dudağına ne olmuştu?
Babası hayatı boynuca bir defa bile tebessüm etmiş miydi?
Sanırım hiçbirini asla öğrenemeyeceğimVee bu bölüm de bitti ùwú!!!
Umarım beğenmişsinizdir♡Kelime sayısı:1030
Yazar-chan kaçar bb💙

ŞİMDİ OKUDUĞUN
○.•°Philopofobi°•.○
Non-FictionEyy!! yine bir ruskey kiabıyla karşınızdayım çünkü bu ship muq Diğer kitaba da devam edebilirim ama sık yb gelmez bu kitaba odaklanmayı düşünüyorum uwu Diğer kitaba yb atamamıştım çünkü uygulamada sıkıntı vardı ama çözdum. Eğer moralim varsa haftada...