Şimdi onun mezarının başındayım. Sevdiğim adamı buraya koydular. Ve onu burada bırakıp gitmemi bekliyorlar. Sessizce ağlıyordum ve ağlamaya devam ederek mezarın başına oturdum. Sonra ona sarılmak istercesine sarıldı mezara. Bir süre öylece kalacaktım. Peki sonra ne yapacaktım. Yapacak hiçbir şey görünmüyordu. Onsuz hiçbir şey düşünemiyordum.
Hani onsuz yaşayamazdım. Yaşıyorum işte, yaşamaktan nefret ederek. Onun yanına gitmek istediğimi fark ederek ayağa kalacaktım ki anlayamadığım bir güçle sevdiğim adamın mezarına çekiliverdim.
Ona bir daha sıkıca sarıldım. Hıçkırarak ağlamaya başlamıştım. Omzuma değen bir elle sımsıkı bir şekilde toprağa sarılan kollarımı kaldırdım ve arkamı dönemle onu görmem bir oldu. Ağlamayı durdurdum ve ona doğru bakmaya başladım. Neden beni bırakmıştı bu dünyada yalnız başıma. Eğildi ve gözyaşlarımı sildi.
"Lütfen daha fazla ağlama. İnanıyorum, yapacaksın, yaşayacaksın ve hayata karşı dimdik duracaksın. Bunu bensiz de yapacaksın çünkü sen güçlü bir kızsın Hera. Yeni biriyle tanışacaksın, yeni arkadaşlıklar kuracaksın, yeni insanlar ve yeni bir hayatla önceden de yaptığın gibi bir daha ayağa kalkacaksın. Ben yokken ne zorlukları aştın, şimdi de aşacaksın. Kendine iyi bak Hera-sshi, seni hep sevdim."
_____Uyandığımda bir hastane odasında yalnızdım. Acı gerçek bir daha yüzüme vurulmuştu. Artık yalnızdım. Sıkkınlıkla etrafa bakmaya başladım. Bir süre sonra bir hemşire geldi ve kolumdaki serumu çıkardı.
"Taburcu oldunuz, gerekli işlemlerden sonra evinize dönebilirsiniz."
--Buraya nasıl geldim?
"Bir mezarlıkta bayılmışsınız, sizi uyandıramayınca ambulansa haber vermişler."
--Anladım, teşekkürler.
"Ne demek."
Odadan çıktım ve çıkış işlemlerimi yaptım. Sevdiğim adamın son isteklerini yerine getirmem gerekiyordu. Eve gittim. Kapının önünde, onun öldüğü yerdeki kurumuş kanları görünce dün gözümün önünden bir bir tekrar geçti. Orada daha fazla kalamazdım. Kendimi zorlukla evime attığımda baktığım her yerde onu görüyordum.
Daha 4 gün önce mutfakta yemek yaparken gelip arkamdan sarılmıştı. Şu masada yemek yemiştik. Şu kanepede oturup film izlemiş, sonra da uyuyakalmıştık.
Bu evde kalmak bana zarar veriyordu artık.
Kararımı verdim. Daegu'dan Seoul'e taşınacağım.
Yavaş yavaş eşyalarımı toplamaya başladım. Tüm fotoğraflarımızı, onun bana aldığı tüm hediyleri bir kutuya koydum ve kenarlarını güzelce bantladım. Kıyafetlerimi ve dolaplardaki şeyleri kutulara yerleştirirken zamanın nasıl geçtiğini anlamadan akşam oldu. Bomboş eve baktım. Yemek yiyecek halim olmadığı için yatağıma yattım ve sabah olmasını bekledim.
Evet, uyuyamadım. Kafamdaki düşünceler beynimi kemirirken zorlukla sabahı ettim. Çok erken bir saatte kalktım ve aynada yüzüme bakıp ilk defa makyajı bırakın, yüzümü bile yıkamadan şirkete gittim. Artık böyle şeyleri önemsemem için bir sebep kalmamıştı.
Odamdaki eşyalarımı topladım, cesaretimi toplayıp son kez onun odasına çıktım. Kapının önündeki sekreter beni görünce bir an soru soracak oldu, ama sonra çekildi ve hiçbir şey söylemeden kapıyı açtı. O kadar mı kötü görünüyorum. Bir günde çökmüştüm.
Odaya baktım. Masanın üstündeki fotoğrafımızı görünce tekrardan ağlamaya başladım. Fotoğrafa sarılıp yere oturduğumda içeriye büyük ihtimalle sesimi duyan sekreter daldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEESAW | MYG ✔
FanfictionDüşünmeye devam ettikçe bir tahterevalli oyununa benzetiyordum her şeyi. Ama bir sorun vardı. Bu tahterevalli oyununda emin olduğum tek şey, sevgimin ağır basacağıydı, ama sonucu ne olurdu onu kestiremiyordum. Kaybolmuştum. Kendimi sende buldum. Şim...