30.bölüm

541 43 48
                                    


Selam tatlı okurlarım :)

Nihayet kavuştuk.

Biliyorum ki, epeyce uzak kaldık birbirimizden. Ama kalpler hep birdi. Birdi değil mi?

İyi ki varsınız❤🙏

Yorumlarınızı eksik etmeyin.

Keyifli okumalar...

                                  💫

Ilık bir ağustos akşamı... Rüzgarın tatlı tatlı estiği bir vakitte bir aradaydı çekirdek aile. Bahçedeki ahşaptan yapılma, üstü minder döşeme olan sedirin üzerinde uzanıyorlardı. Nefes ortada yer alırken, sevdiği iki adam da göğsünün iki yamacındaydı. İkisine de kollarını sarmış, yıldızlarla kaplı gökyüzünü seyrediyordu. Bir görseniz, öylesine huzur doluydu ki... Dünya'nın en güzel yerindeymiş gibi... Aslına bakarsak öyleydi de. Nefes dünyanın en güzel yerindeydi. Evindeydi. Sevdiği adamın, oğlunun yanındaydı. "Burası dünyanın en güzel yeri Allah'ım. Bu an benim en kıymetli varlığım..."  deyişinden de belliydi zaten.

"Sarıl bana, tenim sende soğumadan
Sarıl bana, yüreğim kurumadan
Sarıl bana, gözlerim kapanmadan
Sarıl bana sarıl da, sarıl bana sarıl da"

Saat 9'du. Akrep kapısını çaldığı dokuzda sabırsızca sayarken, Nefes de akrebin huysuzluğunu yok etmek istercesine başlamıştı bağrı yanık bir Karadeniz türküsü söylemeye.

"Canı cana katsan da
Aşkın ile yaksan da
Vazgeçmedum sevmekten
Korkmam inan ölmekten"

Sözlerinin her biri pek bir manidar olan sarıl bana'yı içi titreye titreye söylüyordu genç kadın. İçi titriyordu çünkü türkünün sözleri yaşamıyla örtüşüyordu. Nefes hastaydı. Nefes'in kalp kaslarında bir kalınlaşma vardı. Nefes, anneannesi ve annesi gibi kalbiyle çetin bir mücadele içindeydi. Nefes savaşıyordu. Evet Nefes! Nefes ne yapacağını bilmiyor, tükendikçe tükeniyordu.

"Vazgeçmedum sevmekten
Korkmam inan ölmekten."

Türkü ikinci kez dönmeden biterken, Nefes'in gözyaşları da bir bir kendini koyvermişti. Çünkü ölüm vardı. Ya başaramazsam endişesi vardı. Nefes o kadar çok korkuyordu ki... Zihnini meşgul eden yeterince bir ölüm var iken, bir de türküde geçen ölümü kaldıramamıştı. O yüzden türküyü yarıda kesmiş, gözlerini sıkı sıkıya kapatmıştı.

Ama bir şeyi unutmuştu.

Diğer yarısını...

Ellerini elleri arasına almış, yeşil gözlerini görmek için can atan adamını unutmuştu. Hatta sevdiği adamın varlığını da, oğlu sayesinde hatırlamıştı. Çünkü biricik oğlu yanaklarındaki yaşları siliyordu. Hem de eliyle değil... Öpe öpe siliyordu biricik oğlu.

"Geçecek sevdiğim."

Bunu söyleyen ise hiç şüphesiz Tahir'di. Keza karısının hasta kalbine defalarca kez öpücük kondurup iyi etmeye çalışan da...

"Nefes'im, aç gözlerini.
Aç daa bir göreyim o güzel gözlerini."

Sevdiği adamın yana yakıla çıkan kısık sesi mahvetmeye yetmişti Nefes'i.

"Anne."

Yalvarırcasına bir ses... Yiğit... Evet! Yiğit! Annesi ile yüzlerini eşitlemiş, annesinden gelecek tek bir kelimeye razı şekilde bakıyordu. Tıpkı yanı başındaki babası gibi...

Mavi'nin DestanıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin