8. YANAN KELİMELER

677 60 100
                                    



8. YANAN KELİMELER

accidente, las ligas menores

will i ever love, anya nami

༘⋆

"Aralarına hayat girmişti..."

Oscar Wilde, Dorian Gray'in Portresi

༘⋆

Altı sene önce

Yazdıklarımı yakıyordum bazen. Hoşuma gitmediklerinde değil, o zaman kelimeleri onarmak daha kolaydı. Hoşuna gitmediklerinde silerdin ve yeni kelimelerle istediğin yöne çekebilirdin anlamı. Tam aksine, güzel olduğunu düşündüğüm ve içime oturan her kağıdı bahçemizde yaktığım odunların içine atar kül olmalarını izlerdim. Sanki onlarla beraber tüm o hisler de kül olabilecekmiş gibi. Kelimeleri tam anlamıyla kullanabildiğim her cümlem bana ağır gelirdi. İçimden geçeni yazdığım ya da kustuğum her an bana başka gözlere yasaklı olmalıymış gibi hissettirirdi.

Yazar olmayı istiyor muydum, yoksa sadece yazmak mı istiyordum? Başkaları içimdeki yanan ateşi görse, söndürmek için su atmak istemez miydi? O ateş sönerse nasıl yazabileceğimi bilmiyordum ben.

On beş yaşındaydım. Bir defterimin sayfalarını karıştırıyor, içlerindeki her bir kelimeyi gözlerimle yok etmeye çalışıyordum. O zamanlar henüz bilgisayar ekranlarının içine kısılmamıştı kelimelerim ve damarlarımda akan kan kadar hızlıydı sayfaya düşen mürekkeplerim. Bu yüzden olsa gerek dağınıktı sayfalarda gezen kelimeler ancak bakan değil de gören bir göze anlaşılmaz gelebilecek çok az şey vardı.

Vasil'den hoşlandığımdan ya da ona aşık olduğumdan artık emindim. Okuldaki kızların bazen aralarında bu konuları konuştuğunu duyuyordum. Okulda bir çocuk bana çıkma teklifi bile etmişti. Ancak gözümün önünden asla gitmeyen o mavi gözler, başka bir erkeğe arkadaş olarak bile bakmamı engelliyordu sanki.

Geçende tüm hislerimi öylece kağıda döktüğümde de, zaten senelerdir bildiğim o şey açığa çıkmıştı.

Ben o İtalyan çocuğa tüm kalbimle aşık olmuştum.

"Serena," Sesini nerede duysam tanıyabileceğim çok az insan var. Ancak Vasil'in adım seslerini metrelerce öteden bile tanırım. Başımı yavaşça kaldırdığımda üzerindeki lacivert kapüşonlu ve siyah eşofman karşılamıştı beni. Kum rengi saçları dalgalıydı, mavi gözleri üzerindeki kazağın rengini yansıtıyordu. "Verona," dedim gözlerimi kırpıştırırken. Boyu ve dolayısıyla bacakları çok uzundu. Yanıma çökmeye çalışırken ayaklarını sığdırması uzun sürmüştü bu yüzden. "Büyüyünce başın belaya girecek." dedim kendimden emin bir şekilde. Vasil önce kolundaki izlere, sonra da elimdeki deftere baktı.

"Büyürsen mi demek istedin, bellezza?" Kalbimin içerisine dikenler batıyormuş gibi hissettiriyordu bu kelimeleri. Kendisine güvenmeyişi ve pes edişi beni de mahvediyordu. Daha küçüktük. O benden bir yaş büyüktü ama bunun bile önemi yoktu. Daha ölmek için çok küçüktü. Ölemezdi. İyileşiyordu işte, bunu hepimiz görebiliyorduk.

Onun öldüğünü düşünmek bile tüm yaşamı çekip alıyordu bedenimden.

O ve bana arada fısıldadığı italyanca kelimeler beni yazmaya itiyordu, yaşamaya ya da.

VEDA MEKTUPLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin