Ginny arabayı şiddetini gittikçe artıran yağmurda dikkatlice sürerken elini vitesin ön tarafındaki boşluğa attı ve telefonunu çıkarıp arka koltukta oturan çocuğa uzattı. "Babana biraz gecikeceğimize dair bir mesaj atar mısın, tatlım?"
Albus başını salladı ve annesinin uzattığı telefonu alıp babasına mesaj attı. Daha sonra telefonu kapatıp yanına koydu. Kafasını tekrar pencereye çevirdi ve yağmuru izlemeye başladı. O sırada Ginny de yan bakışlarla yanındaki sarışın adamı kontrol ediyordu.
Adamı Hermione'ye götürmekle doğru yapıp yapmadığından emin değildi. Belki de bir sapıktı ve böyle bir yalan uydurmuştu. Gerçi eğer bir sapıksa bile Hermione'nin ona haddini fazlasıyla bildireceğini biliyordu fakat yine de kendini düşünmekten alıkoyamıyordu. Belki de bir anda kendisine saldıracaktı.
Ginny çaktırmadan boşta olan elini kapının yanındaki boşluğa götürdü. Biber gazının orada olduğunu kontrol ettikten sonra elini geri çekti. Bu günlerde kimseye güven olmuyordu.
Gerçi adam sapık gibi görünmüyordu. Belki de gerçekten sadece üzgün ve yardıma ihtiyacı olan bir babaydı. Böyle bir durumdaki birisine yardım etmeyecek kadar kalbi koyulaşmamıştı, Hermione'nin aksine.
Açıkcası eski dostunun sarışın adama pek bir yardımı dokunacağını düşünmüyordu çünkü genç kadın kesinlikle kızı hakkında konuşmayı sevmiyordu ve kendisiyle aynı duruma düşmüş birinin umrunda olacağını sanmıyordu. Zaten oğlunu haftada bir kez görmesinden dolayı yeterince sinirliydi.
Ne yazık ki velayet davasını abisi Ron kazanmıştı ve haftanın altı günü Hugo onunla birlikteydi. Sadece bir gün ise Hermione ile birlikteydi. Bunun sebebi de Rose kayıpken genç kadının teorileri ve kızından sonraki fevri davranışları, Ron'a ve yetkili polise saldırmasıydı.
Ginny iç çekti. Tırnaklarıyla arabanın direksiyonunda ritim tuttu bir süre. Derin bir nefes aldı. Konuşmaya başlamadan önce Albus'u kontrol etti ve kulaklığının takılı olduğundan emin oldu."Şey...nasıl oldu?"
Sarışın adamın bakışları gökyüzünden yola doğru kaydı. Yüzü asılmıştı. "Bilmiyorum. Bir anlığına onu yalnız bıraktım ve olan oldu."
"Üzgünüm. Onu bulacağına eminim," dedi alt dudağını kıvırırken.
"Ben de eminim. Ama önce bir şeyden emin olmam lazım. Oğlum cidden kayboldu mu yoksa..." Draco devamını getirme gereksimi duymadı çünkü Ginny'nin neden bahsettiğini anladığını biliyordu.
"Umarım sadece kaybolmuştur." Draco başını salladı. "Eşiniz, o ne düşünüyor bu konuyla ilgili?"
"Sorumsuz bir babaymış ve ölürse bu benim suçummuş," dedi ve başına kısa bir masaj yaptı. Ginny'nin bakışları adamın parmaklarına kaydı. Yüzüğü yoktu. Anlaşılan boşanmışlardı.
"Böyle düşünmeyin lütfen." Draco geri bir şey demedi ve pencere tarafına döndü.
Ginny tekrar içini çekti ve arabayı daha hızlı sürmeye başladı. Kendine bir daha insanların özel hayatlarına burnunu sokmayacağına dair söz vermişti ama yine yapıyordu işte. İşinin özlemini başkalarının psikolojik durumlarından çıkarım yapmakla gideriyordu.
Halbuki insanların dertlerini dinlemekten bıktığını söyleyip işini zirvede bırakan da kendisiydi. Ginny başını iki yana sallayarak kendine gelmeye çalıştı ve ara sokağa doğru döndü.
İki katlı beyaz renkli bir evin önünde durdu ve Draco'nun olduğu taraftan genç kızın evini işaret etti. "İşte burası."
"Pekala. Teşekkürler," dedi ve minnetle gülümsedi. "Siz geliyor musunuz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
beautiful light | dramione
FanfictionSanki her şey Scorpius'un kaçırılma gibi bir ihtimali yokmuş gibi planlanmıştı. Belki de diğer aileler bu yüzden bu oyunda kaybetmişlerdi? Çocuklarının kaçırılmadıklarını düşündükleri için. Aslına bakarsak çok mantıklıydı. Herkes ilk başta çocukları...