8| key

388 53 32
                                    

Üç gündür aralıksız yağan yağmur, her geçen gün şiddetini arttırmaya devam ediyordu. Hermione her ne kadar şemsiye kullanmayı sevmese de bu sefer dışarıya yalnız başına çıkmadığını bilerek şemsiyesini aldı ve kapıyı ardından kitleyip arabasına bindi. Arabasını çalıştırırken yan bakışlarla yanındaki sarışın adamı inceledi.

Dikkatli bir şekilde elindeki haritayı inceliyordu. Hermione arkasına yaslandı ve "Nereye gidiyoruz?" diye sorup yanındaki adam döndü.

Draco başını kaldırmadan "İki sokak ötedeki çamaşırhaneye," dediğinde Hermione kaşlarını çattı. "İlk yer orası mı?" diye sordu. Sarışın adam başını salladı. "Evet." Hermione bir şey demedi ve iki sokak ötedeki çamaşırhaneye doğru sürdü.

Gerçekten gidecekleri yerlerden biri orası mı olmalıydı? Ayrıca ne yapacaklarına dair en ufak bir fikirleri bile yoktu. Kendisini şu an boş yere yola çıkmış gibi hissediyordu. Fakat yine de küçük bir ihtimal bile olsa bir şey bulabilirlerdi ve Hermione zaten o küçük ihtimal için yaşıyordu. Tüm yaşamını kızını öldüren o herifi bulmaya harcamaya hazırdı. Aslında hayatına bir göz atacak olursa zaten bir yıldır durum böyleydi.

Derin bir nefes aldı. Doğru yolda olması gerekiyordu. Madem o pedofilli kaçık kendileri ile oyun oynuyordu o zaman onların da oyunu kurallarına göre oynamaktan başka çareleri yoktu.

Yanındaki adama bir saniyeliğine baktığında hala o haritayı incelediğini görünce "Çamaşırhanede ne yapacağımız ile ilgili bir fikrin var mı?" diye sordu. Adam başını olumsuz anlamda salladı. "Bilmiyorum. Belki bir yere bir şey bırakmıştır ya da sahibini tanıyordur..." Hermione adamın sözünü kesti.

"Hiç sanmıyorum. Sahibini tanıyorum." Draco kaşlarını çattı. "Çamaşırhaneye biliyor musun?" diye sordu. Hermione başını salladı. "Evet," dedi ve arabayı durdurdu. "İşte geldik," diyen kadın yolun karşısındaki çamaşırhaneyi gösterdi.

Draco bir şey demeden hızla arabadan indi ve yolun karşısına geçip hızla içeri girdi. Kapüşonunu kafasına geçirmiş bir adam, sarışın yaşlı bir kadın ve kumral bir adam dışında hiç kimse yoktu. Hızla içeri girdiği için çoğu baş ona dönmüştü. Sarışın yaşlı kadın çamaşır makinesinin önünde ayakta bekliyorken, yüzü gözükmeyen adam ise kulaklığını takmış oturmuş, uyuyordu. Kumral olan adam kasanın başında oturmuştu. Burada çalışıyor olmakıydı.

Gözlerini kıstı ve birkaç büyük adımla kasanın başına geçti ve elini önündeki masaya hızla vurdu. "Şimdi bana kimden emir aldığını söyle." Adam kaşlarını çattı. "Ne?" diye sordu. "Polise ihbar etmemi mi istiyorsun illa? Buna gerek yok aslında. Neden biliyor musun? Konuşmazsan işimi kendim görürüm."

"Siz neden bahsetiyorsunuz? Anlayamıyorum," dedi adam titreyerek. Draco adama bir hamle yapacağı sırada Hermione sarışın adamı kolundan tutup çekti. "Ne yaptığını sanıyorsun?" diye sordu, kaşlarını çatarak. Draco kadına döndü. "Buraya neden geldiğimizi öğrenmeye çalışıyorum."

"Bu zamana kadar yakalanamayan zeki birinin böyle saçma bir şey mi yapacağını düşünüyorsun gerçekten?" dedi alayla.

"Hermione," dedi kasadaki kumral adam. Hermione, Draco'ya son bir kez baktıktan sonra adama döndü. "Louis." Louis sarışın adama baktı ve "Bu adam kim?" diye sordu. Hermione derin bir nefes aldı. "Bir arkadaşım. Kusuruna bakma. Bu aralar biraz dalgın."

"Hayır önemi yok. Nasılsın?" diye sordu kumral adam neşeyle. Hermione zorla gülümsedi ve "Aslına bakarsan biraz meşgulüm," dedi. Her halde bunu söyledikten sonra daha fazla konuşmazdı. Yani azıcıkta olsa cümlesini ve tonlamasını anladıysa.

"Senin gördüğüm iyi oldu. Ben de sana gelmeyi düşünüyordum." Mükemmel, adam imasını anlamayacak kadar geri zekâlıydı! Hermione adam ile ilgili düşündüklerini doğrularken Draco tek kaşını kaldırıp kumral kadına baktı. Kadın derin bir nefes aldı. "Bunları sonra konuşsak olur mu? Dediğim gibi meşgulüm. Daha nasıl durumu açıkça izah edebilirim bilmiyorum ama," dedi net bir sesle.

Louis "Pekala hemen sinirlenme. Ama bir ay önce bıraktığın kıyafetlerini hala almadın. Bari onları getireyim," dedi ve bir şey söylemeden sol taraftaki kapıyı açıp çıktı. Draco adam çıktıktan sonra Hermione'ye döndü. "Şimdi neden bunu savunduğunu anladım. Erkek arkadaşın."

"Erkek arkadaşım değil. Sadece arkadaşım," dedi ve sinirle sarışın adama döndü. "Onu savundum çünkü kendisi böyle işlere bulaşamayacak ." Draco düşünceli bir tavırla "Sanırım o seninle ilgili böyle düşünmüyor," dedi.

"Evet biliyorum. Bu yüzden çamaşırlarımı bedavaya yıkatıyorum ya," deyip sırıttığında Draco kaşlarını çattı. "Sana inanamıyorum," dedi hayretle.

O sırada Louis geldi. Elindeki karton kutuyu gülümseyerek kadının ellerine tutturdu. "Kutuyu diğer geldiğinde verirsin," dedi ve gülümsedi. Hermione bir anda eline bırakılan kutuyu daha sağlam bir şekilde tutuktan sonra sahte bir şekilde gülümsedi. "Tabii," dedi ve Draco'ya döndü. "Ben kutuyu arabaya bırakıp geliyorum. Sen etrafa bak."

"Tamam." Hermione kucakladığı kutu ile dükkandan çıkarken kumral adam ardından iç çekti ve gülümsedi. Draco garip adamdan uzaklaştı ve sağ taraftaki çamaşır makinelerine tek tek bakmaya başladı.

Burada nasıl bir ipucu bulacağını bilmiyordu. Sonuç olarak herif buraya ne bırakacaktı da bir tek kendisi bulabilecekti ki? Çamaşır makinelerinin içine bir şey koyması olanaksızdı.

İçinden bir ses hala bu aptalın işin içinde olduğunu söylüyordu. Belki de sırf bu yüzden aptal gibi davranıyordu. Draco'ya çok mantıklı gelen fikirle Louis denilen adama baktı. Cam kapının önünde durmuş, yolun karşısında arabasına binmiş olan kumral kadını izliyordu. Yüzünü buruşturmamak için uğraştıktan sonra adamın yanına gitti.

Louis yanına gelen adamı fark edince adama döndü. "Siz nereden tanışıyorsunuz Hermione ile?" diye sordu. Draco "İş arkadaşım. Peki ya sen Louis? Sen sadece burada çalışıyor olamazsın, değil mi?" dedi.

Kumral adam başta anlamasa da sonra güldü. "Neden bahsettiğini pek anlayamadım dostum. Burada çalışıyorum bir tek tabiki."

"Peki buraya hiç bir şey bırakan oldu mu?"

Louis gözlerini kıstı ve "Evet. Her gün insanlara buraya çamaşırlarını bırakıyorlar. Burası çamaşırhane çünkü." Draco elini alnına vurmamak için kendini zor tuttu. "Dostum senin kafan iyi mi ya?"

Draco kısık sesle "Benim hatam," dedi.  Dışarıdan isminin seslendiğini duyunca dışarı baktı. Hermione yolun karşı tarafında yağmurdan sırılsıklam olmuş bir şekilde bir elini havaya kaldırmış bir şey sallıyordu. Sarışın adam ne olduğunu tam seçemese de bir anahtar olduğunu düşündü. Kumral adamın ne dediğini umursamadan çamaşırhaneden çıkıp hızla yolun karşısında geçti. "Ne oldu? O ne?"

"Anahtar. Bir garaj anahtarı ve tahmin et buradan sonra nereye gitmemiz gerekiyor?" diye sordu ve adamın eline bir anahtar bıraktı. Draco gözlerini kırpıştırdı. "Nereden buldun bunu?" diye sordu başını kaldırıp kadına bakarken.

"Louis'in verdiği kutunun içinden." Draco kaşlarını çatıp yolun karşısındaki dükkana baktı. Hermione adamın bakışını yakalayınca gözlerini devirdi. "O koymadı." Draco tekrar kadına döndü. "Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"

"Güven bana. Onun bu işle alakası yok."

"Pekala," dedi sakin bir sesle. "Madem öyle o zaman o herif nasıl bu kutunun içine koydu?" diye sordu. Hermione iç çekti. "Louis'i kandırmak zor olmamalı. Daha önemli bir soru var ortada. Neden benim kutumun içine koymuş olabilir?"

Draco gözlerini kırpıştırdı. "Biliyordu. Sen ve benim beraber haraket ettiğimizi biliyordu." Hermione başını salladı. Draco şaşkınlıkla etrafına göz attı. "Bizi izledi ya da..." Hermione adamın cümlesini tamamladı. "Dinledi." Kadın hiçbir şey demeden arabayı işaret etti ve arabaya bindi.

Draco da kadının peşinden arabaya bindi ve ikisi de tek bir laf etmeden arabanın içini aradılar, karşı kaldırımda bir çift gözün onları izlediğinden habersiz.

beautiful light | dramioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin