2. Bölüm

68 3 0
                                    


Babam, annem için geceyi gündüze, gündüzü geceye katmıştı ama ben geceye mahkum edilmiştim. Çünkü hiçbir gecem gündüz olmuyordu. Günahların ve verilen sözlerin kurbanıydım. Ben bir araçtım, bir eşyaydım.

Gece boyunca kapanmayan gözlerim tavanda kilitli kalmıştı. Güneş ışıkları odayı aydınlatıyordu ama karanlık benim içimdeydi. Gözlerimi tavandan çekmeye korkuyordum. Gece boyunca ağlamamıştım ama karşı duvara bakarsam ağlamaktan korkuyordum çünkü duvarı boydan boya kaplayan beyaz bir gelinlik vardı.

Gözlerimi tavandan çekip duvara çevirdim ve gelinliğin bütün beyazlığına rağmen ruhum siyahlara büründü. Ağlamak istemiyordum ama çaresizlik boğazımı düğümlemişti. Gözyaşlarım yanaklarımdan aşağıya doğru kayarken içim kavruluyordu. Konuşmadığım her şey bir yığın gibi önüme yığılmıştı. İsyan etmediğim her gün, büyük bir pişmanlıkla karşıma dikilmişti. Özgürlüğüm için savaşmadığım her dakika beni geçmişe hapsetmişti. Ölmediğim her saniyede acı içinde yaşamıştım. Bugünü yaşamamıştım hiçbir zaman. Hep o kara gecenin yelkovanında dönüp durmuştum.

Dilden dile anlatılan o büyük sevdanın diyetini ben ödüyordum. Şimdi döktüğüm gözyaşlarımın hiçbir anlamı yoktu hiç kimse için.

Çünkü ben hiç kimseydim...

Kapı çalınınca büyük bir hızla yanaklarımı silip yataktan kalktım ve son kez penceremin kenarına geldim.

Teyzem içeri büyük bir sessizlikle girdi. Sessizliğin en büyük dostum olduğunu biliyordu.

"Uyandın mı ışığım?" diye fısıldadı odada.

Fısıldaması, sanki beni darmadağın etmemek içindi.

Bir şey demeden camdan bakmayı sürdürdüm. Güneş dağların ardından bütün sıcaklığı ile doğuyordu. Siyah örtüyü gökyüzünden çekip atıyordu.

"Hazırlanman gerekiyor ışığım." Diye tekrar fısıldadı teyzem. Bu sefer daha temkinliydi. Benim planlı hayatımdan tek bir parça dahi oynatmamaya dikkat ediyordu.

Gözlerim yanarken sessizce yutkundum. Ruhum bedenimden çekilircesine acı çekiyordum. Nefes alırken bile bir insan öldüğünü hisseder miydi? Elimi kalbimin üzerine koyup iki gündür ilk defa konuştum.

"Teyze, galiba ölüyorum..." Nefesim yetmeyince sonlara doğru sessizce fısıldadım. "Ölmek istiyorum..."

Teyzem beni narin bir biblo görmekten vazgeçmiş olacak ki hızla yanıma gelip bana sarıldı. "Nevra, deme öyle... Deme..." feryat eden sesine dün akşamdan beri tuttuğu hıçkırıkları karıştı.

"Benim kara ışığım. Kadersiz meleğim." Diye söyleniyor bir yandan da saçlarımı okşuyordu. "Öyle deme gözünü seveyim. Maviş gözlerine kurban olayım öyle deme..."

Gözyaşlarımı artık tutamıyordum hiçbir şeyin ucundan tutamadığım gibi. Sesimin çıktığınca konuştum.

"Beni neden bu odaya tutsak ettiniz? Neden?"

Teyzem irkilerek benden ayrıldı. Kederli yüzünde sanki daha çok kırışıklık vardı. Teyzem bir gecede on yaş almış gibiydi.

"Işığım deme öyle..."

İçimde tuttuğum bütün sessizliğim biranda patlak vermişti ve söylemediğim her zehirli cümle şimdi dilimden bir ok gibi çıkıyordu. Kırıldığım kadar kırmak, yıkıldığım kadar yıkmak istiyordum.

RAPUNZELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin